Benoit'in gördüğü rüya, Ahmet'i şaşkına çevirmişti. Ahmet'in beyni ve gönlünü, "Acaba o mu, aradığım, Hikmet dedenin emaneti elmayı paylaşacağı güzel Benoit mi, Paris'te beklediklerime kavuşacak mıyım?" sualleri yırtıyordu. Ahmet, bu suallere cevap bulamayınca, gönlünü, Yusuf ağasının hatırası Filiz Nurullah'a açtı. Ahmet'in anlattıkları, Filiz Nurullah'ın çok hoşuna gitmiş... Bütün her şeyi unutmuş, hemen plan yapmağa başlamıştı. Filiz Nurullah'ın planına göre, istasyona geldiklerinde, önde dev gibi cüssesiyle Filiz Nurullah yürüyecek... Eğer Benoit oradaysa, Ahmet'in en az kırk adım yaklaşmasını ve elmaya bakmasını sağlayacaktı. Ahmet, Filiz Nurullah ile birlikte nasıl yolculuk yaptığını, günlerin nasıl geçtiğini anlamamış... Onun sayesinde biraz olsun kızılelmayı, Benoit'i unutmuştu. 157 kilo çeken ağırlığı, 2 metre 17 cm boyu ile tam bir devdi Filiz Nurullah... Kalkması, yürümesi, yemek yemesi, her şeyi, her zaman mesele oluyordu. Kamaranın ranzasına sığmamış iki ranzayı birleştirmişler... Kapılardan geçememiş, kapıları yerinden çıkarmak zorunda kalmışlar, sandalyeler kırılmıştı... Getirilen porsiyonlarla doymamış, devamlı mutfağa uğrayarak doyacağı kadar yiyeceğe el koymak zorunda kalmıştı. Ahmet, Filiz Nurullah ağasının bu hallerine katıla katıla gülüyor, dertlerini, gönülceğizini pır pır ettirenleri, bir nebze olsun unutuyordu. Gemide yaşadıkları sıkıntıların benzerini Marsilya'da kaldıkları otelde de yaşamışlardı. Bütün bunlar, Filiz'in neşesini bozmuyordu. O, artık bunlara alışmış, hayatının tabii bir parçası kabul etmişti. Kara Ahmet, Filiz ağasının "Geldik bre Ahmet! İstasyon gözüktü." narasıyla daldığı düşünce deryasından yüzeye çıktı. Yerinden kalktı, vagonun penceresine gitti. Hakikaten de Paris İstasyonu'na girmek üzereydiler. Tren, istasyona girdi, yavaşladı ve durdu. Ahmet'in gözleri, kalabalıktaydı. Treni bekleyenler içinde Benoit'i arıyordu. Filiz de, koca gövdesiyle Ahmet'in hemen arkasında merakla dışarı bakıyor, Ahmet'ten gelecek "İşte" cevabını bekliyordu. Filiz, dev gibi vücuduyla camın önünde mevzilenince, trenden çıkışlar durmuş, homurtular başlamıştı. Ama kimse de, cesaret edip Filiz'e dokunamıyordu, yolu açması için. Bu sırada, Ahmet, "İşte" diye bağırdı da, tren yolcuları dışarı çıkmak için daha fazla beklemekten kurtuldular. Ahmet, treni bekleyenlerin en önünde Benoit'i görmüştü. Benoit, heyecandan yerinde duramıyor, ayakları üzerinde yükselerek, trenin camlarından sarkanları görmeğe çalışıyordu. Benoit'i gören Ahmet'in bütün vücudunu bir sıcaklık kapladı, kalbi hızlı hızlı çarpmağa başladı. Ahmet, bu halini zayıflık olarak görüp kendi kendine kızdı, ama çaresizdi, gönül ferman dinlemiyordu. Önde Ahmet, hemen arkasında Filiz Nurullah, Benoit'in göremeyeceği başka bir taraftan trenden indiler. Filiz Nurullah, merakla, "Nerede yengemiz" diye sual ediyordu. Kara Ahmet, büyük bir merakla trenden inenlere bakan Benoit'i işaret etti: -İşte şu. Kalın bıyıklı, şişman adamın yanındaki. Ayakları üzerine yükselerek vagonlardan inenleri görmeğe çalışan. > DEVAMI VAR