Marechal, halka, gayet tabii bir şekilde yenildiğini, yenilmemek için çok direndiğini, ama başaramadığını, Ahmet'in çok kuvvetli, çok hızlı olduğunu, çok zekice güreştiğini, yorgunluktan ayakta zor durduğunu, Ahmet ile ikinci bir güreşi kabul etmeyeceğini, güreşecek hali olmadığını anlattı. Gitti, Ahmet'in elini sıktı, havaya kaldırdı, galibiyetini ilan etti. Sonra da kimsenin bir şey demesine fırsat bırakmadan minderi terk etti. Bunun üzerine, seyirciler, her iki güreşçiyi de uzun uzun alkışladılar... Ahmet centilmenlik, acı kuvvet ve ustalığını, Marechal'in de mertliğini..." Kara Ahmet'in beklenmeyen bir şekilde, ilk iki güreşini kazanması, tahminleri altüst etmişti. Şampiyonada ona hiç şans vermeyen otoriteler, şimdi ne yapacağını tahmine çalışıyorlardı. Parisli matmazallerden sonra, gazeteler de Ahmet'e ilgi göstermeğe başlamışlardı. Güreş dışında, Ahmet'in yüzünden düşen bin parçaydı. Uzun zamana rağmen Benoit'ten bir haber çıkmamıştı. Aklı-fikri hep Benoit'teydi. Bir şeyin daha farkına vardı. Benoit, onun için artık, yalnızca kızıl elmayı birlikte yiyeceği, kimse değildi. Duygularını isimlendiremiyor, daha doğrusu isimlendirmek istemiyor, sevda, demeyi kendine yediremiyordu. Ancak, açık olan husus vardı. Benoit'i görme isteğiyle yanıyordu. Ahmet, yalnızca, güreş ve namazda Benoit'i aklından ve gönlünden çıkarabiliyordu. Güreşirken, bütün dünyası güreş oluyor ve neşeleniyordu. Ancak, güreş bittikten sonra yine gerçeklerle yüz yüze geliyor ve Benoit, gönlüne ateş gibi düşüyordu. 23 Kasım sabahıydı. Ahmet, sabah namazını kıldıktan sonra yatmıştı. Sabah namazını kıldıktan sonra, günün bereketini kaçırmamak için güneş bir insan boyu yükselmeden yatmazdı. Ama bugün farklıydı. Akşam, ABD'li Fengler ile zorlu bir güreş yapacaktı.Yattı ama bir türlü uyuyamıyordu. Benoit, uykularına hançer gibi saplanıyordu. Elmayı görmesinden sonra üç hafta geçmişti, ama, Benoit, ne haber göndermiş ne de kendi gelmişti. Durumu öğrenci Mehmet'e açmış, Benoit'e ulaşmasını söylemişti. Ancak, Mehmet, karşılaşabileceği her yere, evine bakmasına rağmen, bir haber getirememişti. Ahmet, endişe içindeydi. Elmayı paylaşacağı dilberi, bulmuşken kaybetmiş miydi? Kızılelma'ya hakiki aşka kavuşmasına vesile olacak Benoit ile evlenemeyecek miydi?Aklını perişan eden, yüreğini burgu gibi delen bir suali soramıyordu kendisine... "Acaba, Benoit'in başına bir şey mi geldi? Yoksa Benoit öldü mü?" diyemiyordu. Fakat, gönlü Ahmet'i dinlemeyip her an bu sualle, Ahmet'i hançerliyordu. Kapının hafifçe vurulmasıyla Benoitli düşüncelerden bir an kurtuldu. Kapıya gitti. Rum Pierri'ydi. Pierri, Ahmet ile aynı otelde kalıyor, her konuda Ahmet'e yardımcı oluyordu. Pierri, vakitsiz rahatsız etmekten özür diledi ve Ahmet'i gönlünden vuran haberi verdi. Benoit'in otelin lobisinde öğrenci Mehmet ile birlikte görüşmek için çok acele kendisini beklediğini söyledi. Ahmet, potur, cepken ve gömleğini iyice giyip giymediğini kontrol dahi etmeden merdivenlere koştu. Üçüncü kattan lobiye yuvarlanır gibi düştü. Bir anda, kendisini Benoit'in karşısında buldu. Ahmet'in gülle gibi önüne düştüğünü gören Benoit, şaşırdı. Hemen ayağa fırladı. > DEVAMI VAR