Ahmet, sanki rüyadaydı

A -
A +

Ustasının Paris sözü Ahmet'i on yıl öncesine götürdü. Hikmet Dede'nin "Senin de gönlün, akıncılar gibi, Viyana'da, Frenk diyarı Paris'te, oraların gönüller alan güzellerinde mi? Tuna babanın emaneti elmayı birlikte yiyeceğin güzeli yoksa Frenk diyarlarında aramak mı istersin?" şeklindeki sözlerini hatırladı. Hikmet Dede'ye, "Dedem, benim Frenk güzelleriyle ne işim olur" diye cevap vermiş, Hikmet Dede de, "Büyük konuşma oğlum, gün doğmadan neler doğar" diye ikaz etmişti. İşte şimdi, yeni ustası İbrahim pehlivan da şakayla da olsa aynı şeyi söylemişti. Abbas Halim Paşa'nın konağına gelişi, burada kendisini Frenk usulü güreş öğretmek isteyişleri, bütün bunlar, kendisini Frenk diyarına, kızılelmaya hazırlamak mıydı acaba? Ahmet'in hali, ustasının dikkatinden kaçmadı: -Ne o Ahmet'im. Frenk güzelleri deyince cin çarpmış gibi oldun, bizim bilmediğimiz başka durumlar mı var? Ahmet kızardı: -Te be ustam, sizin bilmediğiniz neyim olsun ki... Hikmet Dede'mi hatırladım. O da bana Frenk güzellerinden bahsedip takılırdı. Hergeleci kahkayı patlattı: -Te be Ahmet'im. Sen büle çabuk kızdıkça her zaman takılan olur. Neyse, gelelim Frenk güleşine. İlla ki yapmam dersen sen bilirsin, bu iş zor ile olmaz. Ahmet, ustasının hiç beklemediği bir cevap verdi: -Ustam sen daha iyi bilirsin, sen ne dersen o olur. Hergeleci İbrahim şaşırdı, ne olmuştu bu Ahmet'e birden bire böyle: -Kara yiğidim. Şaşırttın bre beni. Sana bir şeyler oldu ama anlayamadım. Neyse, hayırlısı, işimiz, gönüllerdekini araştırmak değil. Bu sırada, Ahmet'in çıta gibi dediği Ali Raif söze karıştı: -İbrahim ağabey, haklı olarak, Ahmet'in gözü beni pek tutmadı. Fazla, kilom yok, hemen hemen Ahmet'in yaşındayım. Uygun görürsen, Ahmet pehlivan ile parmak, bilek, ağırlık kaldırma, demir bükme konularında yarışalım. Bu dört yarış sonucunda Ahmet'e üstünlük sağlayabilirsem ona idman hocası olayım. Çünkü, ben, gücümü, kuvvetimi yaptığım idmanlarla kazandım. Bu teklif, Hergeleci İbrhim'in hoşuna gitti: -Güzel sülersin be Ali Raif. Görelim bakalım kim daha kuvvetliymiş. İbrahim pehlivan, Ahmet'e döndü: -Ahmet pelvan. Sen dersin bu teklife, kabul mü? -Siz bilirsiniz ustam. İbrahim pelvan el çırptı: -Tamam oldu bu iş. Hemen bir masa ve iki sandalye getirin. Bütün bu konuşmalar, bir gece vakti, fener ışığında, Paşa'nın pehlivanların çalışması için tahsis ettiği, idman salonunda oluyordu. Burası daha önce, köşkte çalışan bekar hizmetlilere için ayrılmış bir yerdi. Köşkten biraz uzaktaki bir binanın kocaman salonuydu. Ufak tefek değişikliklerle tam bir idman salonuna çevrilmişti. Hemen bir masa ve iki sandalye getirildi. Ali Raif ve Ahmet, masanın birer ucuna geçtiler. Dirsekleri üzerinde kollarını dikip, işaret parmaklarını tuttular. Hergeleci'nin işaretiyle yarış başladı. Ahmet, çıta gibi gördüğü Ali Raif'in parmağında korkunç bir kuvvet olduğunu anladı. Bütün karşı koymasına rağmen, Ali Raif, fazla zorlanmadan Ahmet'in elini masaya yapıştırdı. Aynı şey bilek güreşinde de yaşandı. İlk iki yarış sonucunda Ahmet, iki sıfır yenik duruma düşmüştü. Ahmet'e yaşadıkları rüya gibi geliyordu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.