Tabip Binbaşı Ryan, Birinci Plevne Muharebesi sırasında yaşadıklarını hayretler içinde yazdı: "Öğleden sonra, on yaşlarında gösteren bir çocuk getirdiler. Yaşının sekiz olduğunu öğrenerek iyice şaşırdım. Osman Paşa'ya haber getirirken sol omuzundan vurulmuş. Şu Türklerin, Osmanlı'nın işine akıl sır erer gibi değil. Sekiz yaşındaki çocuk, savaşın en şiddetli zamanında, en şiddetli yerinden haber getiriyordu. Hangisi küçük, hangisi büyük şaşırdım. Dikkat edince, bu çocuğun, muharebenin öncesi akşam, kolu için bana getirilen ve çocuk dediğim için bana kızan Ahmet ismindeki adam küçüğü olduğunu farkettim. Küçük Ahmet, akşam, güneş battıktan sonra kendine geldi. Kendine gelmesiyle "Osman Paşa, savaşırken ben burada kalamam" diye kalkmağa davrandı. Kendisine mani olmakta zorlandık. Çocukla uğraşırken, kimsenin beklemediği bir şey oldu. Osman Paşa, Ahmet'i ziyarete geldi. Ahmet, Paşa'yı görmesiyle birlikte mani olmamıza fırsat vermeden, ayağa fırladı, selama durdu. Paşa, gülerek onun selamını aldı, gözlerinden öpüp, "Ahmet'im, yiğit oğlum, bugün çok önemli bir görevi başardın. Senin için ne yapsak az. Boşuna Kırk Kanatlı ekibinin reisi olmadığını gösterdin. Tam bir pehlivan gibi hareket ettin." diyerek elleriyle yatağa yatırdı. Ben de sakinleştirici bir iğne yaptım ki, geceleyin kalkıp gitmeye kalkmasın, hiç olmazsa sabaha kadar uyusun diye. Böyle yapmakla ne kadar isabetli davrandığımı ertesi sabah daha iyi anladım. Gelin de bu işe anlam verin: Sekiz yaşındaki çocuk, büyüklerin yapamayacağı şeyleri yapıyor, koca ordu komutanı da onu ziyarete geliyor. Ölümden niçin korkmuyorsunuz diye sorulduğunda, ölümden hiç korkulur mu, ölüm sevgiliyi sevgiliye kavuşturan bir köpdür, diyorlar. Ölüme bu kadar tabii, hayatın bir parçası diye yaklaşan, ondan korkmayan başka bir millet görmedim. Küçücük Ahmet'in, yaralandığının ertesi sabah kendine geldiğinde, "Ben iyiyim, beni cepheye salın, vazifemi yapmalıyım. Burada kadınlar gibi yatıp kalamam." diyerek ayağa kalkıp gitmek için mücadele edeceğini biliyordum. Hakikaten de beklediğim gibi oldu. Ertesi gün, küçük Ahmet, kendine gelir gelmez "Beni bırakın" diye bağırmağa başladı. Çareyi, ona tekrar sakinleştirici iğne vurmakta bulduk. Ve üç gün, çok zorlanarak, devamlı gözetim altında tutarak ve Osman Paşa emretti diyerek onu hastanede tutmayı başardık. Ancak, daha fazla hastanede tutmanın onun iyileşmesini daha da geciktireceğini farkederek, komutanı Çerkez Müsellime, ağır iş vermemesini sıkı sıkı tenbih ederek, hastaneye yatışının dördüncü günü taburcu ettik. 20 Temmuz Cuma sabahı muharebenin ilk saatlerinde baktığım Türk yaralıları arasında, başından vu?rulmuş çok yakışıklı bir Türk eri vardı. Ruslar'ın kullandığı İn?giliz yapısı Berdan tüfeğinin konik mermisi, erin tepe noktasın?dan iki parmak kadar sağından kafatasını sol yandan delerek girmiş, düz hat istikameti çizerek başın öte yanından çıkmıştı. Erin başındaki fesin iki yanında da merminin girip çıktığı iki delik görülüyordu. Mermi tabiî beynin üst kısmında da delik aç?mıştı. Böyle olduğu ve kan kaybından perişan bulunduğu halde Türk eri, muhakemesini hiç kaybetmemişti. > DEVAMI VAR