Ahmet sual edemiyordu

A -
A +

Ahmet, Koca Yusuf'u üzeceğini zannettiği hassas konunun bu kadar tatlı bir şekilde bağlanmasına çok sevindi: -Allah razı olsun ustam. Siz her zaman gönlümün ustasısınız. İyiliklerinizi, seninle geçen günleri hiçbir zaman unutamam. Osman Paşa ve Hikmet Dede, gönlümde ve zihnimde silinmez şekilde yer almıştı. Siz de onların yanında gönül tahtıma kuruldunuz. Yusuf, şaplağı Ahmet'in sırtına yapıştırdı: -Gönül tahtında bana yer verdiğin için sağol Ahmet'im. İnşallah layık oluruz. Gönlünün ustası da Hergeleci olsun be Ahmet. Gelelim İstanbul'da ne yapacağına. İstanbul'da çok sevdiğim Sait Beşir ve babası İbrahim pelvan var. Kendileri, Eyüp Sultan'da, Kaşgari Dergahı yanında Vezir Tekke Sokağı'nda otururlar. İstanbul'a gidince mutlaka ilk önce onları bul, selamımı söyle. Onlar, nasıl hareket etmeni isterlerse o şekilde hareket et. Ahmet, İstanbul'a varınca gidecek bir kapısının olmasına sevindi: -Peki Yusuf ağam. Bu sırada trenin hareket saati gelmişti. Güneş doğmak üzereydi. Karaağaç İstasyonu'na İstanbul istikametinden doğmak üzere olan güneş, Kara Ahmet'e İstanbul'dan haber getiriyor gibiydi. Ayrılık saat gelmiş, ama çok merak ettiği konuda Koca Yusuf, bir şey dememişti. Artık bekleyecek zaman da yoktu. Koca Yusuf'tan ayrılma zamanıydı. Şimdi sormazsa bir daha sormak kısmet olmayabilirdi, her şeyi göze alıp sormalıydı ve teşebbüse geçti: -Yusuf ağam, kızmazsan sana bir şey sormak istiyorum. Yusuf, hayret etti: -Sana kızmak mı? Ahmet, sana nasıl kızarım. İnsan, kardeşine, özüne, gerçek pelvana kızabilir mi? Zaten sen kızacak bir şey yapmazsın. Hele sor bakalım. Ahmet, tereddütlüydü: -Şey... Yusuf ağam. Size Hikmet Dede'nin vasiyetini vermiştim, okumak için. Okudunuz mu? -Tabii ki okudum Ahmet. Okudum ve vuruldum. Sen ne talihli kimsesin ki böyle bir vasiyet ile şereflenmişsin. Yüce Mevlam, sana vasiyete uygun yaşamayı, kızılelmayı, kızılelmayı paylaşacağın bir dilberi bulmayı nasip eylesin. Vasiyeti sana verdim değil mi? 'Elmayı paylaşacağın bir dilber bulursun' sözü Ahmet'in eline ayağına dolaştırdı, telaşla cevap verdi: -Verdin de Yusuf ağam.. Şey... Koca Yusuf, iyice meraklandı, Ahmet'in söylemekte çekindiği şey neydi? -Ahmet, yiğidim, çekinme söyle... Sonra, Ahmet, benimle rahat konuşamıyor diye üzülürüm. Ahmet, gözlerini yumdu ve söyledi: -Yusuf ağam... Hikmet Dede, vasiyetinde, sandıktan ve sandığı bana göstermenden bahsediyordu da bu konuda bir şey demedin. Ahmet'in gözlerini yumarak söylediklerini duyunca Yusuf'un yüreği yandı, sevgiyle Ahmet'i kucakladı. -Doğru be Ahmet'im. Vasiyette bu da var dı değil mi. Nasıl da unuttum. Hikmet Dede, "Yusuf'u bul, ona bu vasiyeti göster ve ondan sandığı sor. Sandığın içindekileri gör, sandığın muhafazasında, sizden sonraki nesillere intikalinde ona yardımcı ol" diye yazıyordu değil mi? Ahmet, Koca Yusuf'un Hikmet Dede'nin sözlerini aynen söylemesine şaşırdı. Demek ki çok dikkatli okumuştu: -Evet, Yusuf ağam, aynen böyle yazıyordu. ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.