Misafirleriyle birlikte üst üste atılmış şilteler üzerinde güreşleri izleyen Hüsmen ağanın keyfi yerindeydi: -Te be bizim Hüsrev'in işi bugün kolay gibi. -Doğru sülersin be ağam. Başaltı ödülü doru ata daha şimdiden benim diye bakar. Bu sırada, Hüsrev pehlivan, peşrevini bitirmesini beklemeden Ahmet'in ensesine yapışmış ve güreşi başlatmıştı. Ahmet, şaşırdı, ancak bir şey demedi. Bu, seyircilerin gözünden kaçmadı: -Hüsrev pelvan işi kısa kesmek ister gibi. -Doğru sülersin be. Ama, bakarsın hesabı Ahmet kısa tutar, atalar, ummadık taş baş yarar demişler. Hüsrev pehlivan, sağlı sollu elenselerle Ahmet'e saldırdı. Ahmet, ustasının tavsiyesine uyarak fırtınanın dinmesini bekliyordu. Hüsrev, güreşi uzatmamakta, kendi çöplüğünde öterek, ağasından aferin ve doru atı almakta kararlıydı. Ahmet daha ne olduğunu anlamadan, Hüsrev pehlivan, kollarını koltuk altların geçirip sırtında kilitleyerek çapraz oyununu aldı ve Ahmet'i sürmeye başladı. Diğer taraftan da çengeli yetiştirerek Ahmet'i sırtüstü yenmeye çalışıyordu. Hüsrev pehlivanın oyun alması taraftarlarını coşturdu: -Yetiştir çengeli Hüsrev pelvan. -Hüsmen ağanın aslanı karşısında kim durabilir. Hüsrev'in güreşini gören ve yapılan tezahüratları duyan Hüsmen ağanın, zevkten ağzı kulaklarına varmıştı. Tehlikenin büyüklüğünü gören Ahmet, can havliyle kendi yere attı. Hüsrev pehlivan da kocaman bir kaya gibi üzerine düştü. Ve hemen künde oyunu aramaya başladı. Ahmet, künde oyununu vermemek için yere iyice yapıştı. Yerde, kıran kırana bir mücadele oluyordu. Hüsrev pehlivanın hemen künde almasını bekleyenler şaşkındı: -Te be Hüsrev pelvan kündeyi alamadı. -Bu kızan zorlu çıktı ba. -Yok be, bizim Hüsrev, anlaşılan bu kışı dalga geçerek geçirmiş. En fazla huzursuz olan da, pehlivanının hemen galip gelmesini bekleyen Hüsmen ağaydı. Ne oluyordu bu pehlivan böyle, "Gak dedikçe bal, guk dedikçe et ile beslemedim. Ne oluyor buna büle. Yedikleri gözüne, dizine dursun" diye söyleniyordu, Hüsmen ağa. Ahmet, kendisini bel kündesiyle aşırmaya çalışan Hüsrev pehlivanın her iki elini yakaladı. Hüsrev pehlivan kurtarmak istedi, başaramadı. Ahmet'in elleri demir pençe gibiydi. Ahmet, Hüsrev'in iki elini birbirinden ayırdı. Hüsrev pehlivan, bilekleri kopacak zannetti, Ahmet'in pençelerindeki acı kuvvet dayanılmazdı. Ahmet, sağ eliyle Hüsrev'in sağ elini iyice çimene bastırdı. Sağ elinin üzerinde dönerek bir anda Hüsrev pehlivanın üzerine çıktı. Seyirciler gözlerine inanamıyordu: -A be nasıl oldu büle. İşler tersine döndü. -Nasıl olsun, kolu üzerinde döndü. Bu kızanın ellerinde müthiş kuvvet var. Ahmet, hemen künde aramaya başladı. Ve kündeyi aldı, Hüsrev'i tartmaya başladı. Herkes büyük bir heyecan içindeydi: -A be şu kızan, Hüsrev'i kündelemek üzere. -Ne oldu Hüsrev'e büle, hastalandı mı? -Ne hastalanması, kışın hiç çalışmamış. Ahmet, Hüsrev'i şöyle bir tarttı. Hüsrev, Ahmet'ten çok kiloluydu. >> DEVAMI VAR