Ahmet'i nehre attı

A -
A +

Ahmet'in elleri, bir yere ulaşma çabasındaydı. Yirmiüç senedir bir an yanından ayırmadığı torbaya gittiler. Torbayı açtılar ve içinden Hikmet dedenin emaneti, Benoit karşısında ışıl ışıl yanan kızılelmayı çıkardılar. Eller, sanki Ahmet'in değildi. Kendiliklerinden hareket ediyorlardı. Ahmet, "Artık Kızılelmayı görmek de istemiyorum, duymak da." diye bağırarak kızılelmayı, attı, önlerinde akıp giden Sen nehrine. Filiz Nurullah, şaşkınlık içinde Sen nehrine güneş ışıltısıyla düşen ve suyla akıp giden kızılelmaya baktı. Aklı başından gitti. Yerinden fırladı. Büyülenmiş gibi Sen nehrine bakan Ahmet'i yakaladı. "Sen ne yaptın bre haddini bilmez." diyerek Ahmet'i kaldırdı ve Sen nehrine fırlattı, bir bebeği fırlatır gibi. 160 kiloluk Filiz'e, o kızgınlıkla 100 kiloluk Ahmet, tüy gibi gelmişti. Ahmet, kocaman bir kaya gibi Sen nehrine düştü. Şubat ayının buz gibi suyu yüzüne çarpan Ahmet, kendine geldi. Ama, kendine gelmesi, onu Sen nehrinin derinliklerine, karanlıklarına doğru gitmekten kurtarmadı. Can havliyle çırpındı. Yüzeye, gün ışığına çıktı. Çıkmasıyla birlikte de, "Elmayı almadan sudan çıkayım deme" diye bağırışı duydu. Buz gibi soğuk su, Ahmet'in aklını başına getirmişti. Filiz ağasına bağırmasını, sonra da Hikmet dedenin armağanı kızılelmayı nehre atışını hatırladı. Hatırlamakla beraber, telaşlandı, eli ayağına dolaştı. Büyük bir pişmanlık içine düştü. Nasıl böyle bir şeyi yapmıştı. Telaşla, etrafına bakındı. On metre kadar önünde nazlı nazlı yüzen kızılelmayı gördü. Hızla yüzmeğe başladı. Güçlü kulaçlarla elmaya yetişmeğe çalıştı. İnanılmazdı. Elma ile bir türlü arayı kapatamıyordu. Şaşırdı. Çünkü, elma nehrin akış istikametinin tersine gidiyordu, bu sebepten de elmaya doğru yüzmekte zorlanıyor, akıntı onu sürüklüyordu. Ahmet, elmaya yetişmek için kulaç atmayı hızlandırdı. Ama boşuna... Mesafe kapanmak yerine daha da açılıyordu. Hem akıntıya karşı yüzmek hem de elbiselerinin sırtında olması Ahmet'in yüzmesini güçleştiriyordu. Suyun soğukluğuysa, bedenini uyuşturmuştu... kollarını zorlukla atıyordu. Ahmet, gücünün, kuvvetinin iyice kesildiğini hissetti. Kızılelmaya yetişmek artık imkansızdı. Ara iyice açılmıştı. Kıyıya dönsem mi diye düşündü. Vazgeçti. Kızılelma, madem ki hayatının gayesiydi, devam etmeliydi. Kıyıdan, Ahmet'i takip eden Filiz Nurullah, şaşkınlık içindeydi. Elmanın akıntıya karşı gittiğini ve Ahmet'in gücünün tükendiğini fark etmişti. Ahmet'i, suya attığı için çok pişmandı. Ama iş işten geçmişti. Ahmet'e bir şey olmasından korkuyordu. Bağırdı: -Ahmet, bırak elmayı. Kıyaya dön. Ahmet'in gücü iyice tükenmiş, buz gibi suyla vücudu uyuşmuş, şuur hemen hemen kaybolmuştu. Filiz Nurullah'ı duymuyordu. Ahmet'in batmak üzere olduğunu gören Filiz, yardım almak için sağa sola koştu. Paris'in ikindi sonrasında ortalıkta kimse gözükmüyordu. Yüzme bilmeyen Filiz, ne yapsın bilemiyordu. Filiz, çaresiz, Ahmet, boğulmak üzereydi. Kıyıda çırpınan Filiz, Ahmet'in Sen nehrinin serin sularında kayboluşunu seyrediyordu. ¥ DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.