Osmanlı'nun Petesburg Büyükelçisi, karakola geldi. Ahmet'ten işin aslını, Osmanlı padişahına nasıl hakaret edildiğini, öğrendi. Hadiseden yarım saat sonra, karakola Rus güreşçinin durumuyla ilgili rapor geldi. Ahmet'in Osmanlı tokadıyla Rus güreşçinin, sol tarafından, Osmanlı tokadının patladığı yerden üç dişi kırılmışdı. Osmanlı elçisinin bastırmasıyla Rus güreşçisi şikayetini gerdi aldı. Şehir idaresi, dört yıl müddetle Petesburg şehrinde güreş yapmasını yasakladı. Bu karar kendisine tebliğ edilen Kara Ahmet, "Osmanlı padişahına, hakaret edilen yere, dünyaları verseler de gelmem." diyerek tepkisini dile getirdi. Her zaman, Kara Ahmet'in, çok çabuk parlamasına, kavga çıkarmasına sinirlenen ustası Hergeleci İbrahim, "Eline sağlık oğlum. Padişah efendimize hakaret eden Rus keferesine en güzel cevabı verdin." dedi. Azar bekleyen Ahmet, ustasının sözleri karşısında, dünyalar kendisine verilmiş gibi sevindi. Endişesi gitti, artık bütün Rusya karşısında olsa korkmazdı, değil mi ki ustası kendisiyleydi. Bu hadiseden sonra, Rusya'da daha fazla eğlenmediler. Trenle Karadeniz kıyısındaki Rus limanına indiler, oradan da vapurla 1897 Şubat ayı içinde İstanbul'da ulaştılar. İstanbul'a geldiklerinde bu güzel şehir; denizi toprağı, çiçeği ağacı, çocuğu yetişkini, canlı-cansız bütün varlıklarıyla Ramazan bereketini yaşıyordu. Geldiklerinin hemen bir gün sonrası Yıldız Sarayı'ndan bir yaver geldi. Abbas Halim Paşa'nın konağında zorlu Rusya yolculuğu sonrası istirahat etmekte olan Kara Ahmet'le konuştu. "Padişah Efedimiz Abdülhamit Han, sizi, yarın ikindi namazı sonrası Yıldız Sarayı'na bekliyor." dedi. Ahmet'in eli ayağına dolaştı. Koca Osmanlı padişahı, kendisini bekliyordu. Gerçi üç sene kadar önce Padişah ile tanışmıştı, ama o farklıydı. Birden bire olmuştu ve yanında Paşa babası Gazi Osman Paşa vardı. Şimdiyse, ortada bir tokat meselesi vardı. Konaktakiler, Petesburg'taki hadise sebebiyle Ahmet'i çok kınamışlar, "Abdülhamit Han, devletlerarası ilişkilerde skandal çıkmasından çok korkar, özellikle de Rusya ve İngiltere ile en ufak bir tatsızlığın yaşanmasını istemez." demişlerdi. İşte, İstanbul'a gelişinin hemen ertesi günü, Padişah tarafından çağrılmıştı. Ahmet, heyecanlanmasın da kim heyecanlansın? Ahmet, o gece bir türlü uyuyamadı. İstanbul'a geldiği nasıl da hemen haber alınmıştı. Verilecek ceza umurunda değildi. Ya yaptığı hareketle, Müslümanların halifesini, Osmanlı'nın Sultanını üzmüşse, böyle bir utancın altından nasıl kalkardı? Günlerden cumaydı ve beklenen saat geldi. İkindi namazından hemen sonra, Yıldız Sarayı'ndan çok süslü bir fayton ile gelen yaver, Ahmet'i aldı götürdü. Ahmet, ne geçtikleri yerlerin ne de Saray'a girişin farkında oldu. Yaverin, "Efendi, sizi ilk önce Müşir Paşamız kabul edecek." sözüyle kendine geldi. Saraya geldiklerini anladı. Yaverin açtığı kapıdan içeri girdi, gözleri yerdeydi. "Hoş geldin. Deli oğlum." Sözüyle gözlerini yerden kaldırdı. Titredi.. > DEVAMI VAR