Aklı başından gidiyordu

A -
A +

Kara Ahmet, Hikmet dedenin elmayı verirken beyan eylediği, "Bu elmayı, gerçek aşkı, muhabbeti bulduğunda, evleneceğin kızla birlikte yiyeceksin, yarısını sen, yarısını o. Ama evleneceğin kız bu emanete layık olmalı, seni gerçek aşka götürebilmeli. Böyle bir kızı bulmanın işareti, kızılelmanın, ona en az kırk adım yakınlaştığında ışımasıdır. Bu kızı bulman, seni, ebedi seadete götürecek kızılelmaya kavuşmandır. Bu güzel ; güreş peşinde koşarken karşına çıkacak. Bu sebepten, Osmanlı mülkü içinde veya dışında, hatta Frenk diyarlarında bile olsa hiçbir güleşi kaçırmamağa çalış." sözlerini bir an olsun aklından çıkarmıyordu. İşte şimdi de, acaba o güzele Serez'de rastlar mıyım, elmam orada parlar mı diye büyük bir heyecanla Serez güreşini bekliyordu. Serez'de güreşler bir gün sonra Cuma günü yapılacaktı. Adalı Halil ile yaptığı güreşten sonra, herkes Ahmet'i, parmakla gösterip, "İşte, Adalı Halil'e meydanı dar getiren Ahmet..." der olmuştu... Ahmet, başpehlivanlar arasında birinci sınıfa yükselmiş, ustası ve Mümin Pehlivan onu tebrik ederek, "İşte şimdi ustalık ve kuvvette gerçek bir başpehlivan olduğunu gösterdin. Ama mertlik, yiğitlik ve ihsanda, zorluklara katlanmakta başpehlivan olman için daha çok gayret göstermen gerek. Her ne olursa olsun Adalı ile kavgaya tutuşmamalıydın." demişlerdi. Kuvvette, ustalıkta başpehlivan oldun sözleri Ahmet'i sevindirmiş, diğerleri ise üzmüş ve utandırmış, yiğitlik, mertlik, ihsan ve zorluklara katlanmakta da başpehlivan olmak için ant içmişti. Ahmet, Selanik'te, sahil boyunda... gemilerin geldiği, gemilerin nice menzillere gitmek üzere ayrıldığı limanda yürüyordu... gönlünde ve aklında, her hücresinde, kızılelma, kızılelmayı paylaşacağı meçhul güzel olduğu halde... Kızılelma ve Hikmet dedenin vasiyetinin bulunduğu torpa Ahmet'in boynuna asılıydı. Torbanın ipinin, boynuna, şah damarına yakın yere dokunan kısımda dayanılmaz bir acı oldu. Sanki boynuna bir bıçak saplanmıştı. Ahmet'in sağ eli acıyan yere gitti, ipi hızlıca çekti, çekmesiyle de ip koptu. Kopan ip, Ahmet'i gerçeklere döndürdü. Torba yere düştü. Düşen torbayı kızılelma terk etti. Ahmet, gözlerine inanamadı. Torbadan kurtulan elma yuvarlanıyordu... hem de denize doğru. Elma yuvarlanıyordu, Ahmet'in aklını ve gönlünü devire devire... Yuvarlanmakla kalmayıp, Ahmet'in yıllardır beklediği bir şeyi yapıyordu. Evet, elma ışıyordu. Bir kömür parçası gibi kor olmuş ışıyordu. Ahmet'in eli ayağına dolaştı. Koştu, acele edincede adımları aklına uyamadı ve düştü. Hem de yüz üstü. Burnu sertçe yere çarptı. Kanamağa başladı. Ahmet, bir şeyin farkında değildi. Onun gözü ışıldayarak tıngır mıngır yuvarlanan elmadaydı. O ne? Elmanın yuvarlandığı yerde bir eşek vardı. Ahmet, can havliyle fırladı. Ahmet, elmaya yetişemeden elma tam eşeğin önünde durdu. Ahmet'in aklı başından gidiyordu. Uğrunda bu kadar mücadele ettiği elma, hem de tam ışıdığı bir zamanda bir eşeğin, eşekliğine mi kurban gidecekti. Eşek, eşekliğini yapıp elmayı ısırmak üzereydi.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.