Her iki pehlivan, o kadar kızmalarına, gözleri bir şey görmemelerine rağmen, yumrukları, yüze değil, gövdeye vuruyorlardı. Kızgınlıktan akılları başlarından gitmişti, ama şuuraltları yüze vurmaktan onları alıkoyuyordu. Çünkü, değil insan, bütün canlıların yüzüne vurmak haramdı. Güreşin kavgaya dönüşmesi üzerine, başta Mümin Pehlivan ve Hergeleci olmak üzere bütün ahali pehlivanları ayırmağa koştu. Pehlivanları ayırdılar. Hakem heyeti, güreşlerin bittiğini, baş güreşlerde ödülün Hergeleci İbrahim ile Kara Ahmet'in yendiği Molla Ali arasında eşit olarak paylaştırılacağını ilan etti. Adalı Halil ve Kara Ahmet, birer galibiyetleri olmasına rağmen, kavga çıkardıkları için ödülden mahrum oldular. 14 Temmuz 1895 tarihindeki Selanik Beşçınar güreşleri, bu şekilde, ermeydanına yakışmayan şekilde sona ermiş oldu. *** Gemiler, gemiler... Nereden gelir, nereye gider? Demir alan gemilerle o da gidiyordu. Ulaştığı yerde aradığını bulduğunu, bulduğunda beklediğine kavuştuğunu hayal ediyordu. Kavuşmanın hayali bile gönlünün kanatlanmasına sebep oluyordu. Yıllardır, boynuna asılı taşıdığı, yiğitler meydanında ercesine gayretlendiği zaman hariç, bir an bile yanından ayırmadığı yükü, artık dayanılmaz olmuştu. Kara Ahmet, artık, şu benim kara talihim diye düşünmeğe başlamıştı. Düşüncelerin karası, gönlünü de karartmağa başlamış... artık dayanamaz olmuştu. 1885 yılının Hıdrellezinden beri o diyar senin bu diyar benim koşturup durmuş, hiçbir güreşi kaçırmamağa çalışmıştı. Ama hâla bulamamıştı, Kızılelmayı bölüşüp birlikte yürüceği, ebedi güzelliklere birlikte koşacağı gönlünün sultanına. Acaba o mudur diye kızılelmasını yakın eylediği kız sayısı 39'u bulmuş, ama bunların hiç birinde kızılelması ışımamıştı. Gönlü isyanlardaydı, "Bahtın, kara senin, artık zorlama. Kızılelmayı paylaşacağın güzeli aramaktan vazgeç. Gel, elmanın ışıyıp ışımadığına bakmadan bir dilber bul. Dünyadan muradını al. Yaşın yirmibeşi buldu. Daha ne kadar koşturacaksın. Bahtın kara senin. Hikmet dede o güzeli mutlaka bulacaksın demedi. Ara dedi, aradın, ama bulamadın. Demek ki kısmetinde yokmuş. Gel bu sevdadan vazgeç. Bahtın kara senin." diyordu. Kara Ahmet'in gönlünün bahtın kara isyanına aklı, "Höst bre höst. Kişinin bahtı kara değildir. Bahtına giden yolda kullandığı aklı, iradesi karadır. Karalık varsa bunlardadır. Hikmet dede, ara dedi, zaman bildirmedi. O zaman aramağa devam. Ne güzel söylemişler, 'Arayan kavuşur', 'Arayan bulur Mevlasını da belasını da'. Yüce Mevlâmız, arayanı kavuşturacağını vaat etmiştir. O, vaadinden dönmez. Ebedi seadetin olan Kızılelmayı aramaktan bu kadar kolay nasıl vazgeçersin. Haydi kızılelmaya." cevap veriyordu. Gemiler, aklına, bir seneye yakın Frenk diyarlarında bulunan Yusuf ağasını getirdi. O da böyle bir gemiye binerek İstanbul'dan ayrılmıştı. Ahmet de, ustasıyla birlikte onu yolcu etmeğe gitmişti. > DEVAMI VAR