Al yazma neye işarettir?

A -
A +

Y usuf, şaşırdı, bu Gülçehre ne çetin bir gelin, ulaşılması, kavuşulması, gönlü alınması ne zor bir hedefmiş: -Te be Gülçehrem. Huzurunda olmakla zaten aklım başımdan gitmiş. Şimdi böyle bir sualin altından nasıl kalkarım, ama kalkmalıyım. Al yazma... al yazma... ve al bayrak... Tamam, buldum gibi.. Al bayrak, şehitlerin kanlarıyla kazanılmış hürriyetimize, şehitlerin kanına işaret ettiği gibi, al yazma da, gelin olan kızın iffetine, namusuna, kendisini ailesi, evlatları için feda etmesine, şehitliğin sembolü olan kırmızı güle işaret eder. Doğru manalandırabildim mi Gülçehrem. Yusuf, Gülçehre'ye baktı, cevap bekledi, cevap yoktu. Yusuf, bir gül yüzlünün gönlünü kazanamamanın yeisine düşerken, bir elin al yazmayı yavaş yavaş kaldırdığını, uğruna herşeyini fedaya hazır olduğu ay yüzün, ay doğar gibi meydana çıktığını, iki kara gözün kendine gülümsediğini, gülümsedikçe, gül yüzde nice güller açtığını gördü. Gördüğü, onun daha önce gördüğü Gülçehre değildi, bu Gülçehre, sanki Cennetten gelmiş bir huriydi. Gülçehre'si, zaten dünyalar güzeliydi. Ama nikah, sevdiğine kavuşma, Gülçehre'yi güzeller güzeli eylemişti. Gülçehre'nin yüzü alyazmayla örtülüyken, rahatça konuşan Yusuf'un, alyazmanın gülyüzden kalkmasıyla dili tutulmuştu. Konuşamadı, bir şey diyemedi, yalnızca, Gülçehre'nin gül yüzüne, kelebeğe dokunur gibi parmak ucuyla dokundu, hemen leğen ve ibriği aldı, Gülçehre'nin itiraz etmesine meydan bırakmadan ayaklarını yıkadı, sevdiceğinin ayaklarından dökülerek leğende toplanan suyu, gerdek odasının dört bir yanına saçtı. Geçimleri su gibi aksın, kayınanasının ve babasın en kıymetli emaneti gelinin kıymeti bilinsin, ailesinden ayrılması sebebiyle mahzun olan gönlü kırılmasın diye. Yusuf, sonra, seccadeyi bulup namaza durdu. HHH Yusuf, rüyada gibiydi. 1876 yılından bugüne, 1884'e geçen günlerde yaşadıklarından sonra şimdi içinde bulunduğu hale inanamıyordu. Bulgar isyanı, hemen arkasından gelen1877-1878 Osmanlı Rus Harbi, bu harbin Rumeli'de hâlâ bütün şiddetiyle devam eden ve Yusuf'u yakan acılar. Bu acılardan sonra gelen Gülçehre'li bir dünya. Bulutlar üzerinde gibiydi. Bütün dünyası, gecesi, gündüzü Gülçehre ile doluydu. Karasevdalım, ondan başka güzel tanımam dediği güreş aklına bile gelmiyordu. Düğün olalı bir hafta olmuş, Deliorman yöresinde bahar tam manasıyla dellenmişti. Kurttan kuşa ve insana bütün canlılar, baharın bu dayanılmaz davetine uymuşlar, evlerinden, barınaklarından çıkıp kırlara dökülmüşlerdi. Yusut da bu davete uyanlardandı. Evlerinin çok geniş olan bahçesinin ağır kış şartlarından çıkmış çiti onarmakla meşguldü, Filiz Nurullah da ona yardım, ediyor, iki eski arkadaş tatlı tatlı muhabbet ediyorlardı. Boğazına çok düşkün Filiz Nurullah, her zamanki gibi, sabahki tarhana çorbasının lezzeti ağzında, Yusuf agasına takılıyordu: -Te be Yusuf agam. Gülçehre ablama kavuştun, güreşi unuttun. Yoksa güreşi bıraktın mı? Başkasının takılmalarına çok çabuk kızan Yusuf, ne hikmetse Filiz Nurullah'ın takılmalarına kızmıyor, onunla şakalaşıyordu: -Eee Filiz'im. gül çehreli güzeli gördükten sonra yağlı güzeli unuttuk, yeter, senelerdir çimen yolduğumuz, ensemizin elenselerle kızarması, gözümün kaçan yağlarla yanması. Bu sırada Yusuf'a annesi seslendi: -Yusuf, evladım, harem kapısına bak, gelen var. Yusuf ve Filiz merakla harem kapısına ilerlediler. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.