Delikanlının anlattıkları cazgırın ilgisini çekmişti: -Şu Hikmet Dede... Plevne'de Gazi Osman Paşa ile birlikte savaşan Hikmet Dede mi? Cazgırın Hikmet Dede'yi tanıması, delikanlıyı heyecanlandırmıştı: -Evet ustam, odur, ben de onun çırağıyım... Bu sefer heyecanlanma sırası cazgırdaydı: -Allah, Allah. Peki senin adın ne be kızanım. -Ahmet ustam, Kara Ahmet derler. Kara lakabını Osman Paşa'mız vermişti. O günden bugüne Kara Ahmet diye bilinirim. Razgrad'ın Umur Köyü'nden Kara Ali'nin oğluyum. Cazgır, "O Kara Ahmet, sensin ha" diyerek Ahmet'in boynuna sarıldı. Başta Ahmet olmak üzere, güreşmek için bekleyen üç pehlivan ve seyirciler şaşırmıştı. Ak sakallı cazgırın gözlerine yaş yürümüştü. Bir koluyla Ahmet'i kuşattıktan sonra diğeriyle seyircilere işaret ederek konuştu: -Sevgili güleşseverler. Bu delikanlı, Umur Köyü'nden Kara Ali'nin oğlu Kara Ahmet'tir. Daha sekiz yaşındayken... Plevne'de... Urus keferesine karşı Osman Paşa ile birlikte savaşan Kara Ahmet... Kara Ahmet ismini duyan kabalıktan bir uğultu yükseldi: -Maşallah o Kara Ahmet, bu kızanmış ha! -A be sekiz yaşındayken kumandanlık yapmış. Cazgır Ahmet'e döndü: -Evladım. Babanı çok iyi tanırım. Seni de bütün Deliormanlılar gibi görmeden öz evladım gibi sevmiştim. Başaltında güleşmekte kararlı mısın? Maşallah boyun posun yerinde ama, burası er meydanı, hatır-gönül dinlenmez. Bak, kispetin de yok. Ahmet, kendisini sevenler karşısında başaltında güreşmek isteyerek haddini bilmez duruma düşmekten üzgündü: -Ustam, sözlerinizde haklısınız. Ama güleşmek zorundayım. Hikmet Dede'nin vasiyeti var. Ne olur, bu pelvan agalarım bunu kendilerine karşı bir saygısızlık, meydan okuma görmesinler. Ahmet'in sözleri, diğer, üç pehlivanı kızdırmıştı, onlara göre yaptığı haddini bilmemezlikti, başka bir şey değildi: -Te be usta, bırak güleşsin, baştaltında güleşmek ne demekmiş gösterelim ona. -Abe bu kızancık bizimle maytap mı geçer? İçlerinde en fazla köpüren de Razgıradlı Yakup'tu... Kara Ahmet'in kispetinden tuttu ve yanına çekti: -Usta, bu kızanı bana ver de... Ona başaltında güleş tutmak nasıl olurmuş göstereyim. Cazgır, baktı ki, ortalık kızışacak, pehlivanlara, "İşimi bana öğretmeyin" dedi... Rusçuklu Hasan ile Ahmet'i, Yakup'u da Şeytancıklı Mestan ile eşleştirdi. Telaşla, cazgırın yanına gelen Ahmet, yağlanmaya fırsat bulamamıştı, cazgır, Ahmet'in yağlanmasını bekledi. Ahmet gelince, pehlivanları kıbleye karşı el bağlattı. Her kelimesi, hem pehlivanlara hem de seyircilere nasihat olan duasına başladı: "Kırımdan gelir Tatar, tozu dumana katar. Ey pelivanlar, rakibinizi küçük görmeyin, Künde alırsa, manda olsanız yine atar Hep birlikte pehlivanlara diyelim maşallah", diyerek kıbleye karşı duasını bitiren cazgır, davulculara işaret etti ve davul-zurna sesleri arasında pehlivanları er meydanına, alperenler yadigarını yaşatsınlar diye saldı. Rusçuklu Hasan pehlivan, peşrev yapmadan doğrudan Ahmet'in ensesine yapışınca, Ahmet şaşırdı: -Te be pelvan agam, Peşrev yapmadık. Ahmet'in sözleri, Hasan pehlivanı kızdırdı: -A be sen ne dersin? Peşrev pelvan işidir. Kendini pelvan mı zannedersin? O kadar pelvansan güleşine bak. > DEVAMI VAR