Gücü iyice tükenerek başı sulara gömülen ve su yutmağa başlayan Ahmet, gördüğüne inanamadı. Karşısında Hikmet dede vardı. Hikmet dede, kolundan tuttu, Sen nehrinin buz gibi sularından çıkardı. Ahmet'e gülümsedi, sağ eline kızılelmayı verdi. "Evladım. Bilmez misin, kendini, akıntıya, hayatın akışına, nefsin isteklerine bırakarak kızılelmaya kavuşulmaz. Kavuşmak için akıntıya karşı yüzebilmeli, nefse zor gelenleri yapabilmelisin." dedi ve Ahmet'i kıyıya doğru itti. Ahmet, bir kuş gibi kıyıya uçtuğunu hissetti. Sonrası Ahmet için, kızılelmalarla dolu bir karanlıktı. *** Gözlerini açtı. Benoit karşısındaydı. Hiç yadırgamadı. Onu, boğulmaktan kurtaran, kızılelmayı eline veren, demek ki Benoit'i de getirmişti. Fısıldadı: -Benoit, geldin mi? Nerelere gittin? Beyaz elbiseler içindeki gülümsedi: -Je ne m'appele pas Benoit (Benoit değilim). Mon nam est Eva (Benim ismim Eva.) -Uyandın mı Ahmet. O, Benoit değil, hemşire. Hastanedesin. Nehirden çıktıktan sonra seni buraya getirdik. Donmaktan son anda kurtuldun. Oniki saattir baygın yatıyorsun. Konuşan Filiz ağabeyiydi. Ahmet tekrar gözlerini yumdu, Benoitli uyku alemine dönebilmek için ama mümkün olmadı: -Ya, öyle mi? Ahmet, beyaz giysili kızın Benoit olmamasına çok üzülmüştü. Etrafına baktı. Baş ucunda iki tane polis vardı. Ahmet, polisleri işaret etti: -Bunların burada işi ne? -İfadeni almak için bekliyorlar. - İfademi mi? Conte mu şikayetçi oldu? -Hayır, hayır... Conte'un şikayetçi falan olduğu yok. İkimizin kavga ettiğini düşünüyorlar. Bazı kişiler, benim seni nehre attığımı görmüşler. Ocağına düştüm. Şikayetçi olursan yandım. Seni öldürmeğe teşebbüsten yargılanacağım. Bu da, Filiz ağanın bundan sonraki günlerinin Paris hapishanelerinde geçmesi demek. Ahmet, acı acı güldü: -Yandın sen Filiz ağam. Beni buz gibi sulara atarsın ha. Çürü bakalım, Paris hapishanelerinde. Sevdiklerinin hasretiyle kavrul da halimi biraz olsun anla. Ahmet'in sözleri, Filiz'in yüreğini acıttı, mahzunlaştı, boyun büktü: -Ne yapayım be Ahmet. Kızılelmayı nehre atınca dayanamadım. Hakikaten şikayetçi olacak mısın? Ahmet, kararlı ve sertçe konuştu: -Tabii ki olacağım. Az kalsın ölüyordum. Kardeşten öte sevdiği Ahmet'in sözleri, Filiz'i kızdırdı: -Ne yaparsan yap be. Ben de seni adam biliyordum. Hırsla paltosunu aldı, kapıya doğru yürüdü. Ama gidemedi. Polisler, odadan çıkmasına izin vermediler. Filiz ağabeyinin kızdığını ve polisler tarafından tutulduğunu gören Ahmet, bağırdı: -Sülediklerim şakaydı be ağam. Beni parça parça dilsen bile senden şikayetçi olabilir miyim? Filiz Nurullah, kendisini tutmağa çalışan polisleri eliyle şöyle bir itti. Ahmet'in yanına geldi. Gözleri yaşlı, Ahmet'i alnından öptü: -Büle de şaka olur mu be Ahmed'im. Bir anda kendimi Paris zindanlarında düşününce çıldırır gibi oldum. Sarayları zindan gibiyken, zindanlarında ne yapardım. Koca Filiz ağasını ağlarken görmek, Ahmet'e çok dokundu: -Hakkını helal et Filiz ağam. Şaka yapalım derken seni üzdük. -Varsa helal olsun be Ahmed'im. Kızılelma peşindeki yiğide küsülür mü? Kızılelmadan bahsedilince Ahmet, elmayı hatırladı. Sağına soluna, telaşla yatağının ucundaki çekmecelere baktı. Bulamadı, endişelendi. > DEVAMI VAR