Hergeleci duyduklarına inanamadı: -Müslümanlar, nasıl İslâm aleminin koruyucu Osmanlı'nın aleyhinde çalışır? -Müslüman bildiğimiz dedim. Dönme tabirini duymuşsundur. Sabatay Sevi'nin yolunu takip edenler... Selanik'in tüccarları büyük kısmı onlardan. Osmanlı, zayıflayınca dişlerini göstermeğe başladılar. Özellikle İngiliz masonlarıyla işbirliği içindeler. Vatan aşkıyla yanan, Osmanlı için iyi bir şeyler yapmağa çalışan bir takım zabitler de ne yazık ki, bunlara aldanmış vaziyette. Neyse, bırakalım bunları, Perşembe günkü güleşten bahsedelim. Senin çırak nerelerde? Ortalıkta gözükmez. Edirne'de Tulçalı'yı yenmiş. -Evet. Başta ilk güreşiydi. İlk güreşinde yanında olmama rağmen, iyi bir güleş çıkarmış. Kendinden önce haberi geldi. Ahmet de bugün yarın burada olur. Mümin pehlivan, babası ve Hergeleci İbrahim, çardak altında akşam sonrası, kahvelerini yudumluyorlardı. Mümin hocaların çiftliğinde, akşam namazının hemen sonrası doyumsuz güzellikteydi. Nazlı nazlı Ege'ye doğru akan çayın kıyısına kurulmuş çiftlikte, akşam saati bir başka güzellikteydi. Ege üzerinden batan güneşin sihirleri izleri hâla belliydi. Çiftlikte çalışanlardan biri Mümin hocaya bir şeyler söyledi, acele ayrıldı. Mümin hoca, Hergeleciye döndü: -Müjde İbram Pelvan. Senin çırak gelmiş. -Sağ ol be İbram. Özlemiştik bizim deli oğlanı. Bu sırada Ahmet, soluk soluğa çardağın yanına geldi, Selam verdi, ustasının elini öptü. Ve emrini bekledi. Ahmet'i soluk soluğa gören Hergeleci şaşırdı: -Aleyküm selam evladım. Ne o, soluk soluğasın. Yoksa yürüyerek mi geldin. -Evet ustam yürüyerek, daha doğrusu koşarak geldim. Hergeleci İbrahim güldü: -Mümin pelvan. Bu bizim deli oğlan büledir. Yürünecek yerde koşar, koşması gereken yerde uçar. Orta noktayı bulmakta zorlanır. Koşuyu çok sever. Tulumbacılarla yarış eder, onlarla yangın söndürmeğe gider. Asıl yangınsa gönlünde. Onu söndürmek için koşturur durur, o meydandan bu meydana... Hergeleci, Ahmet'i kolundan tuttu ve Mümin Pelvan'ın yanına götürdü: -Ahmet evladım bu Mümin Pelvandır. Hem gönülde hem de kuvvet, ustalık ve insanlıkta da pelvandır. Koca Yusuf'u tek hatalayan kişidir. Elini öp hayır duasını al. Ahmet, ustasının işareti üzerine, ayakta, gülümseyerek kendisine bakan, hafif sakallı, 1.85 boylarında, 90 kilo ağırlığında gözüken kişiye baktı. Bakışları içini ısıttı. Böyle orta kilo ve boydaki, molla, halim-selim görünüşlü kişinin Koca Yusuf'u nasıl hataladığını, Adalı Halil'i üç defa nasıl yendiğini anlayamadı. Ustası aklına geldi. O da fazla kilolu değildi, ama onunla güreşenler cin çarpmışa dönüyordu. Ahmet, öpmek için Mümin Pehlivanın ellerine saldırdı, ama yakalayamadı. Mümin Pehlivan nasıl olduğu anlaşılmayan bir çeviklikle ellerini kaçırmış, yine aynı çabuklukla Ahmet'i kucaklamış, sağından ve solundan göğsüne bastırdıktan sonra alnından öpmüştü. Ahmet, Mümin Pehlivan'ın seriliği, kendisini kuşatan kolların kuvveti karşısında şaşırdı. Sanki demir mengeneler tarafından sıkıştırılmıştı, Mümin hocanın bedeni mermer sütun gibiydi. > DEVAMI VAR