Öğrenci Mehmet, Hergeleci'nin hassasiyetine hayran oldu: Helal olsun be ustam. Söylediklerinde haklısın. Benim şansım, Paris'de Koca Yusuf'u tanımak oldu. Söylediklerimi ondan öğrendim. O anlattı. Koca Yusuf ismini işitince Hergeleci'nin gönül telleri titredi, burun direği sızladı: -Hay sen sağ olasın Mehmet evladım. Bize Koca Yusuf'u hatırlattın. Eee gelelim şu kıza verdiğin yazıya. Sence mahzuru yoksa... -Yok be ustam. Ne mahzuru olsun. Kız, sizin kaldığınız otelin adresini istedi de... Hergeleci kızın otelde Ahmet'i rahatsız etme korkusuyla heyecanlandı: -Verdin mi yoksa. Mehmet, Hergeleci'nin heyecanı karşısında güldü: -Hayır be ustam. Hiç size sormadan verir miyim. Vermedim. Benim adresimi de istedi. Onu verdim. Biz Paris'te yaşıyoruz. Kızın babası, çok zengin bir fabrikatörmüş. Aynı zamanda milletvekiliymiş. Tanışmakta fayda olur diye düşündüm. Mehmet'in söyledikleri Hergeleci İbrahim'i rahatlattı: -İyi yapmışsın oğlum. Haydi bakalım, bir an önce Otel'e doğru gidelim. Mehmet, kendilerine yakın geçen bir faytona işaret etti, fayton durdu ve yürüdüler binmek, menzillerine erişmek için. Mehmet'in söyledikleri, Hergeleci'yi rahatlatmıştı ama çırağı Kara Ahmet'in aklını karıştırmıştı. Ahmet, acaba diyordu, ışıyıp ışımadığını görmek için elmayı bu kıza kırk adım yakınlaştırsa mıydım. Kız güreş yolunda karşısına çıkmıştı. Kızılelmayı merak etmişti. Ustası ve diğerleri yanında olduğu için kız yakınındayken elmaya bakmağa fırsat bulamamış, daha doğrusu, heyecandan aklına dahi getirememişti. Şimdiyse fırsat kaçmıştı... *** -Karamel.... Bir öğle sonrası otelin kafesinde oturan ve kahvesini yudumlayan Ahmet, sese döndü. Seslenen garson çocuktu. Cam kenarını işaret ediyordu. Baktı, kendisine gülümseyen, el sallayan Fransız kızı Benoit'i ve yanındaki iki adamı gördü. Adamlardan ikisi de tanıdıktı. Biri kendi menajeri Rum Pierri, diğeriyse Depraz'ın menajeriydi. Rum Pierri, yerinden kalktı, Ahmet'in yanına geldi, elini uzattı. -Merhaba Ahmet Pehlivan. Pierri, İstanbul'da doğup, orada büyümüştü, çok rahat Türkçe konuşuyordu. Ahmet, uzatılan eli sıktı: -Merhaba Pierri. Hayır olsun. Pierri, sırıttı: -Hayırdır bre Ahmet. Seninle biraz görüşmek isteriz. Ahmet, Benoit'i tekrar görmekle heyecalandı. Görüşmeyi kabul edip, Benoit'in yanında elmanın ışıyıp ışımadığını kontrol etmek isteğiyle yandı. Ama elma yanında yoktu, odasındaydı. Bir bahane ile odasına çıkıp alabilirdi. Bütün bunlara rağmen Ahmet, tereddütlüydü. Çünkü, ustası ve Mehmet yanında yoktu. Onlar olmadan görüşmek istemiyordu. Ustası, Osmanlı Büyükelçiliği'ne gitmişti. Ahmet'in kafası karışıktı. Benoit'in aradığı olup olmadığını öğrenmek için görüşmek istiyor, ustası olmadan yabancılarla, özellikle de menajerlerle görüşmekten çekiniyordu. Merak duygusu ağır bastı, daveti kabul etti. Pierri, birlikte Benoit ve Depraz'ın menajerinin bulunduğu köşeye gittiler. Ahmet, Benoit ile tekrar karşılaşmaktan heyecanlı, niçin ziyaret edildiği konusundaysa merak içindeydi. > DEVAMI VAR