Benoit aradığı güzel miydi?

A -
A +

Kara Ahmet ve Filiz Nurullah'ın Şampiyonaya katılacak olması; Koca Yusuf'un yaptığı güreşleri efsane, masal gibi hatırlayan Parislileri çok memnun etmişti. Şampiyonaya ilk defa bir Türk güreşçi katılacaktı. 16 Ekim 1899 tarihli Le Journal des Sport gazetesi, bu haberi; Koca Yusuf'un çırağı Kara Ahmet geliyor Hiç olmazsa bir Türk olmadan yapılacak şampiyona bizim için eksik sayılacaktı. İstanbul'dan Kara Ahmet'in katılacağını bildiren telgrafı büyük bir memnuniyetle karşıladık. Kara Ahmet ile gelen 2 metre 17 cm ve 157 kilo ağırlığındaki Filiz Nurullah'ın turnuvaya katılıp katılmayacağına organizasyon komitesi karar verecek. Filiz Nurullah, Koca Yusuf ile birlikte beş yıl önce Paris'e gelmiş, ona rakip bulmakta zorluk çekilmişti." şeklinde okuyucularına duyurdu. Bu haber, Parislilerin hoşuna gitti. Birini ise, çok sevindirdi. Bu, Karamel dediği Kara Ahmet'in yolunu dört gözle bekleyen Benoit'di. Benoit'in Kara Ahmet ile bu kadar ilgilenmesi, onu Paris'e getirmek için koşturması, babası Cont de Chambre'i endişelendiriyordu. Hanımı vefat ettikten sonra, bütün sevgisini kızana vermişti. Koyu bir Katolik olan Chambre, Türkleri çok sevmesine rağmen kızının, bir Türkle evlenmesini düşünmek dahi istemiyordu... özellikle böyle bir evliliğin neticesini... Kızının ağzını şöyle bir yoklamış, Ahmet'e ilgisinin bir genç kız hevesi olduğunu görmüş, bu da kendisini rahatlatmıştı. Kızıyla birlikte, Marsilya'dan gelen ve Türk güreşçilerini getiren treni bekleyen Cont de Chambre, heyecandan yerinde duramayan kızına baktı. Kızının Kara Ahmet'e ilgisi hevesten ileri miydi acaba? Benoit, heyecandan yerinde duramaz, babası Chambre, endişeyle kendisine bakarken, nice şeyler de yerinde duramıyordu... Marsilya'dan kalkan bir tren Paris'e doğru geliyordu... içinde, gönlü Paris'e doğru akanlarla birlikte... Bu trende, en az Benoit kadar heyecanlı biri vardı. Her şey o kadar çabuk gelişmişti ki, sanki rüyaydı. Padişah'tan ve Benoit'ten gelen mektuplar... Hemen sonrası, Selanik'ten binilen gemi, Marsilya'ya ulaşma ve oradan da Paris'e doğru kara trenle yolculuk. Bu Ahmet'in Marsilya'dan Paris'e ikinci tren yolculuğuydu. İlkinde kendilerini Paris tren istasyonunda bekleyen canından çok sevdiği Yusuf ağası vardı. Şimdi kimse var mıydı? Acaba o bekliyor muydu? Ahmet, onun beklemesini istediğini kendine bile itiraftan çekiniyordu. Benoit'in mektubu, Ahmet'in aklını başından almıştı. Padişah'ın mektub alma, Paris'e, Osmanlı'yı, Türkoğlu'nu temsil etmek üzere gönderilme heyecanını dahi bastırmıştı. Paris'te, Osmanlı'yı en iyi şekilde temsil etmek için ölümüne gayret göstereceğinden zerre şüphesi yoktu. Ama, elmayı paylaşacağı güzeli bulmak, öyle miydi? Bunun için, şartlar kendi dışında oluşuyordu. Acaba Benoit, aradığı güzel miydi? Beneoit aklına gelince, istasyonda başına yediği şemsiyeler, yanağa kondurulan öpücük, gözyaşlarına boğulmuş çok tatlı bir çehreyi hatırlıyor, hatırlamasıyla beraber de bütün vücudunu bir ürperti kaplıyordu. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.