Benoit bekle demişti

A -
A +

Benoit, şaşkındı... Çürümeyen, kendisine yaklaştırıldığında ışıdığı söylenen bir elma... Ahmet'i ilk görüşünde beğenmiş, onu tanıdıkça hoşlanması sevgiye dönmüştü. Ama şimdi anlatılanlar inanılır gibi değildi.Çürümeyen, kendisi karşısında ışıyan bir elmaya nasıl inanırdı. Böyle şeyler ancak masalda olurdu. Benoit, kızıl elma ile ilgili anlatılanlara inanamıyor, kendisine yakınken ışıyan elmayı görme isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Benoit, bu düşünceler içinde bocalarken, öğrenci Mehmet, Ahmet'in yeni bir isteğini iletti: -Kızılelmayı, sizin yanınızda ortaya çıkarmaya müsaade var mı? İyice emin olmak istiyoruz. Benoit, heyecanlandı. Bu, onun isteyip de söyleyemediğiydi: -Tabii, benim için mahzuru yok. Ahmet, yanından hiç ayırmadığı torbasına davrandı. Büzgülü ağzını açtı. İçinden, çok eski olduğu anlaşılan bir beze sarılı bir şey çıkardı. Ahmet, çevresine baktı, onlara bakan var mı diye. Kimsenin kendileriyle meşgul olmadığını fark edince beze sarılı şeyi, önündeki sehpanın üstüne koydu. Benoit, öğrenci Mehmet ve Filiz Nurullah, koltuklarını sehpaya yaklaştırdılar. Sehpa, dört kişi tarafından tam anlamıyla çevrildi. Başta, Kara Ahmet ve Benoit olmak üzere hepsi heyecan içindeydi. Ahmet, akıncı beyinin şehit kanıyla bulanmış bezi açtı ve kızılelma ortaya çıktı. Gödükleri inanılması çok zordu. Kızıl elma, bir kor gibi ışıl ışıl yanıyordu. Daha önce iki defa elmanın ışımasına şahit olan Ahmet de heyecanlıydı. Ahmet, elmayı aldı, Benoit'e uzattı. Benoit'e yaklaştırılan elma, daha fazla ışıldamağa başladı, kor gibi kıpkızıl oldu. Benoit, şaşırdı. Ne yapsın bilemedi. Tutmağa cesaret edemedi. Yalnızca hipnotize edilmiş gibi elmaya bakıyordu. Ahmet, Benoit'in haline gülümsedi. Kızılelmayı, sarıp, torbaya yerleştirdi. Mehmet, vasıtasıyla Benoit'e sordu: -Matmazel. Anlattıklarımı dinledin. Kızılelmanın nasıl ışıdığını gözlerinle gördün. Düşüncen nedir, nasıl hareket etmemi istersin? Ahmet'in sualiyle Benoit, derin bir uykudan uyanır gibi kendine geldi. Hemen konuşamadı. Kendini toparlaması uzun sürdü, yavaş yavaş konuştu: -Sevgili Karamel. Seni rüyada gördükten, senin elinden elma aldıktan sonra, zaten aklım başımdan gitmişti. Şimdi anlattıkların ve gördüğümle iyice şaşkına döndüm, vuruldum. Anlattıkların masal gibi. Elmanın ışıması ise sanki rüya... Her şey çok ani oldu, bir müddet düşünmeme müsaade et. Sonra babam... Çok zor.... *** 17 Kasım 1899. Paris'teki en büyük gösteri merkezi Casino de Paris tıklım tıklım doluydu. 1899 Paris Dünya Grekoromen Şampiyonluğu (Cihan Pehlivanlığı) için güreşler başalmıştı. Soyunma odasında, güreş sırasının gelmesini bekleyen Ahmet, üzgündü. Üzüntüsü iki şeydendi. Dert ortağı, neşe kaynağı Filiz Nurullah, turnuvada yoktu. 2 metre 17 cm boyu, 160 kilo ağırlığıyla tam bir devi andırması, rakiplerini korkutmuş, yapılan itirazlar sonrası, şampiyonaya katılmasına müsaade edilmemişti. Ahmet ve Filiz Nurullah'ın çabaları, netice vermemişti. Ahmet, çok kızmış, "Ben de katılmıyorum" diyerek resti çekmişti. Ama Filiz Nurullah'ın, "Ahmet, sen katılmalısın. Sonra Padişah efendimize ne deriz?" sözleriyle aklı başına gelmiş ve ismini yazdırmıştı.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.