Bıçaklı zorbalar saldırdı

A -
A +

Gönlü, Paris'e doğru çekiyordu. Sevdiceğinin yuvası orasıydı. Gönül kuşu, "Babası, Benoit'i Paris'te tutmaz." İtirazlarını dinlemiyor, Paris'e doğru kanat çırpmak istiyordu. Ahmet de gönül kuşunun isteğine uydu. 1900 Eylül başında Hamburg'tan Paris'e geçti. Öğrenci Mehmet'i buldu. Ahmet ve Mehmet, dikkat çekmemek için gündüz gittiler, Conte de Chambre'nin ve kızının son olarak oturduğu konağa, adrese. Sordular, komşulara ve öğrendiler, Conte'un Mayıs 1900'da buradan taşındığını. Ahmet, sevdiceğinden haber alamamanın ezikliğiyle ayrıldı, Conte'un eski adresinden. Mehmet, teselli etmeğe çalıştı: -Üzülme be Ahmet Ağam. Kara Ahmet, gülümsedi: -Üzülmemek elde mi be Mehmed'im. Gayretimiz, Rabbimizin bu konuda rızasını bulmak, sebeplere sarılmak için. -Öğrenci arkadaşlara söylerim, Conte'un adresini bulmak için çalışırız. -Allah razı olsun. İnşallah netice alırız. Bütün gün, Conte'un adresini aradıktan sonra otele dönüyorlardı, Ahmet ve öğrenci Mehmet. Otele yaklaştıklarında karanlık bir sokakta önleri kesildi. Dört kişiydiler. Ellerinde bıçaklar vardı. Fransızca bir şeyler söylediler. Kara Ahmet, bir gelenlere bir de Mehmet'e baktı, sıkıntıları neymiş dercesine. Mehmet, endişeyle konuştu: -Ahmet Pehlivan, 'Benoit'in peşini bırakın, yoksa ölürsünüz.' diyorlar. Kara Ahmet, hiç telaşlanmadı: -Sırtını bana ver Mehmed'im. Kim ölür, kim kalır, yalnızca yüce Mevlam bilir. Kara Ahmet ve Mehmet, sırt sırta verdiler. Gelenler, Kara Ahmet ve öğrenci Mehmet'in sırt sırta vermeleri karşısında şaşırdılar. Daha önce böyle bir savunma ile karşılaşmamışlardı. İkisi Ahmet'in, ikisi de Mehmet'in karşısına geçtiler. Kara Ahmet'e yakın olanı bıçağını, karnına doğru salladı. Ahmet, güreşten gelen alışkanlıkla, karşısındakinin bıçaklı kolunu sol koluyla dışarı doğru savurdu. Sağ eliyle, "Ya Allah" deyip Osmanlı tokadını, yandan boynuna yerleştirdi. Tokadı yiyen olmuş bir armut gibi düşüp kaldı. Arkadaşının halini gören diğer zorba saldırmağa cesaret edemedi. Mehmet, Ahmet, kadar tecrübeli değildi. Bıçağı eliyle yakalamağa çalışırken sağ eli parçalandı. Feryat ederek yere çöktü. Ahmet, feryada döndü. Yaralandığını görünce hemen yanına koştu. Bu arada, sokağa girenler olmuştu. Bıçaklı zorbaları görenler, "Polis" diye bağırmağa başladılar. Zorbalar, durumun karıştığını görünce, Ahmet'in Mehmet ile uğraşmasını fırsat bilip yerde baygın yatan arkadaşlarını karga tulumba aldılar ve uzaklaştılar. Mehmet'in yarası önemli değildi. Ahmet, cebinden mendilini çıkardı, kanın akması önlemek için sardı. En yakın bir sağlık merkezine gitmek için koşturdular. Mehmet'in elini sardırdıktan sonra polise ifade verdiler, saldırganları tanımadıklarını bu işin para için yapılmış olabileceğini söylediler. İfadelerini imzaladılar. *** İşte, yine kavuşmuştu, sevgili İstanbul'una. Paris, Viyana, Sofya, derken, trenin her düdüğü onu sevdiğine yakınlaştırmış ve İstanbul'a kavuşmuştu. Trenle gelirken önce Kocamustafapaşa, sonra da Sarayburnu'nda Sultanahmet ve Topkapı Sarayı hoş geldin demişti ona. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.