Osman Paşa, yaverine, "Evladım, Ahmet'i sivillerin arasına götür" diye işaret etti. Ahmet'i son olarak kucakladı: -Hadi evladım, şimdi vazifenin başına. Sana emanet edilenleri, canından, ırzından, dininden emin olacakları topraklara götür. Kısmetse görüşürüz. "Paşa bubam, bizi kime bırakıp gidiyorsun" diye ağlayan Ahmet, Osman Paşa'yı bırakmıyordu. Paşa, çaresizdi, ne yapsın bilemedi. Bu sırada, Hikmet Dede geldi. Osman Paşa, Hikmet Dede'ye derdini döktü: -Hikmet Dede'm. Ahmet'i, al götür. Rus çizmesinin kirletmediği diyara. Ana-baba ayrılığından sonra bir de esirlik zilleti yaşamasın. Onu pehlivanca yetiştir. Kızılelma'ya biz ulaşamadık, o ulaşsın hiç olmazsa. Hikmet Dede, boyun büktü: -Kader bu, emir, yüksek yerden Paşa'm. Elden ne gelir. Başımıza gelenlerde nice bin hikmet vardır, ders almayı bilene... İnşallah, Ahmet'i, Rus çizmesi basmayan diyarda, Osmanlı'nın Rumeli'ndeki son kalasında yetiştirir... Öyle salarız kurtlar sofrasına. Siz hakkınızı, bu ihtiyar dedenize helal edin. Bu mağlubiyette, sizin gibi bir Paşa'nın boynu bükük gitmesinde, bir hikmet vardır deyin... Ancak hikmete erişemeyen bu dedenizin de payı var. Hikmet Dede'nin sözleri karşısında Osman Paşa, gönlünden vuruldu. Gözü yaşlı kendisine bakan Ahmet ve Hikmet Dede'ye baktı: -Dede'm siz de ne hakkım olur ki? Helal ettim, siz de helal edin. Kusur bizde, biz sorumluyduk... Osmanlı'nın Plevne'sini Rus'a vermekten. Biz hayattayken, Rus Plevne'ye girmemeliydi. Şehit olmalı, bu günleri görmemeliydik. Hikmet Dede, varlığının Osman Paşa'nın yaralarını çok daha fazla kanatacağını hissetti, artık buradaki varlıkları, Rus'a teslim olmuş Paşa'ya teselli değil azap olacaktı. "Varsa hakkımı helal ettim Paşa'm" dedi doğruldu. "Hadi evladım, vazifemizin başına. Paşa bubanı rahat bırak" diyerek, Ahmet'i Osman Paşa'dan kopardı. Ahmet, gözü ve gönlü Osman Paşa'da, Hikmet Dede tarafından çekildi... Plevne'den çıkış yolu arayan sivillerin arasına götürüldü. Osman Paşa, Ahmet'in arkasında baka kaldı. Çekilip götürülen Ahmet değil, Osmanlı'nın geleceğiydi. "Ya Rabbi, Ahmetlerin geleceğini güzel eyle, Ahmetlerin sayısını fazlalaştır, bizim yaşadığımız esirlik utancını onlar yaşamasın" diye dualara durdu, Osman Paşa, kendisini bekleyen Grandük'e yönelirken... Osman Paşa ile Ahmet arasında geçen sahneyi seyreden Fransız askerî ataşesi Albay Gaillard, yanındaki İngiliz gazetecisi Mac Gahan'a döndü. "Osman Paşa, çok büyük bir kumandan, kendisiyle karşılaşınca sükut-u hayâle düşmekten korkuyordum, şimdi, onu görünce müsterih oldum, tam hayalimde yaşattığım şahsiyet." Korgeneral Skobelev de "Büyük bir as?kerin çehresini taşıyor, sonunda onu gördüğüme çok memnunum" diyordu. Grandük, generallerini teker teker Türk mareşaline takdim etti. Bütün generaller paşayı selâmlayıp çekiliyorlardı. Osman Paşa, Skobelev takdim edilince, yalnız ona elini uzattı, gülümseyerek, "Bir gün Rus orduları başkumandanı olacağınızdan eminim" şeklinde iltifat etti. > DEVAMI VAR