Bu şeref bana yeter

A -
A +

Rakiplerini cin gibi çarpan Hergeleci İbrahim, Yusuf'u da çarpmak üzereydi. Yusuf'u yerden kesmiş, bel hizasına kaldırmış, birinci adının atmış, ikinciyi atmak üzereydi, eğer üçüncüyü atarsa, Yusuf gibi hayatta iken efsane olan bir pehlivan, kucakta taşınarak yenilmiş olacaktı, bu ise Yusuf için bin defa ölüm demekti. Hergeleci İbrahim ikinci adımı atayım derken, Yusuf, cansız kendini yere attı. O koca vücudundan beklenmeyen bu çevikliği nasıl gösterdiğini kendisi de anlayamamıştı. Hergeleci de fırsatı kaçırmadı, ikinci defa Yusuf'u bastırdı. Yusuf, alta düşer düşmez kalmak için harekete geçti, iyice hırslanmıştı, fazla zorlanmadan, Hergeleci'nin bileklerini çelik gibi pençeleriyle yakalayarak ayağa kalktı. İnanılmaz şeydi, ancak Yusuf ürkmüştü. Yüzlerce Urus askeri ve Bulgar çeteci karşısında kılı bile kıpırdamayan, Aliço ile güreşinde heyecanlanmayan Yusuf, bu ince uzun adam karşısında güreşe girmekten çekinir olmuştu. Eli ayağı bağlanmış, nasıl güreş yapsın bir türlü bilemiyordu. Hergeleci tam cin gibiydi, ne zaman nereden çarpacağı belli olmuyordu. Yusuf için tek yol kalıyordu, güreşi uzatmak, elense ve tırpanlarla Hergeleci'yi yormak. Bundan sonra güreş sıkıcı bir hal aldı, Hergeleci oyun alamadı, Yusuf da güreşe girmeyerek elense çekmeye devam etti. Böylece saatler geçip gitti. Hakem heyeti cazgırı çağırdı, bir şeyler söyledi, cazgır da davul zurnayı susturduktan sonra güreşi durdurdu: - Pelvanlar vakit geç oldu, üç saattir güreşiyorsunuz. Güreşinizi berabere ayırmak istiyoruz. Kerahet vakti girmek üzere. Giyinip ikindi namazını ancak kılabilirsiniz. Yusuf, Hergeleci'ye baktı: - İbram Pelvan kabul ederse mesele yok. İbrahim Pehlivan ay ışımasında tebessüm etti: - Yusuf ile berabere kalmak benim için en büyük şeref. Eğer o benimle berabere kalmayı kabul ediyorsa, bu, ömrümün tek iftiharı olur. Cazgır, iki pehlivanın sözlerine sevindi: - Hadi o zaman helâlleşin. İki pehlivan birbirlerine kaldırarak helâlleştiler ve kolkola çadıra doğru yürüdüler. Yusuf, Hergelice'ye takıldı: - Te be İbram, o nası güleş üle. Aklımı başımdan aldın, ne zaman nereden çarpacağın belli olmuyor. İbrahim Pehlivan utandı: - Estağfirullah ustam. Sizin pehlivanlığınız yanında bizimkisinin lâfı mı olur. Siz ki koca Aliço'ya meydanı dar getirmişsiniz. Sizinle güreşmek şerefi bana yeter. Seyirciler, her iki pehlivanı da doyasıya alkışladı. *** - Yeter artık, tıkandım, nefessiz kaldım ölüyorum. - Hayır olmaz, sonra beni rezil edersin. - Haklısın Halil Ağa. Bakarsın Halil ağa bile başaramadı der, sağda solda konuşur, size rezil eder. - Doğru doğru. Biz işimizi şansa bırakmayalım, ne olur ne olmaz. - Yahu Halil ağa. Bu hakikaten de yiyemiyor. Halil ağa, elinde kılıç emri verdi ki, gereği aksatılmadan yerine getirilsin: - Onun da çaresi var. Alın gezdirin, yedikleri yerleşsin. Dört kişi kollarında aldılar, gezdirdiler, yine yedirdiler. Yiyemez hale gelince, midesini ezdiler, gezdirdiler, tekrar yedirdiler, yine yemez olunca bu sefer, parmaklarını boğazına sokarak kusturdular, bir daha yedirdiler ve ne zaman ki yiyemez hale geldi, bayıldı, o zaman tamamdır dediler ve yatağa yatırıp üstünü örttüler. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.