Fengler'in sözleri, bir kısım Avusturyalıyı şaşkına çevirirken bir kısmı çılgınca alkışladı. Fengler'in dedikleri, Rum Pierri tarafından tercüme edilince kızgınlıktan Ahmet'in eli ayağı titremeğe başladı. Osmanlı tokadını patlatmamak için kendini zor tuttu, "Sabır" dedi. O da Rum Pierri'den sözlerinin tercüme edilip seyirciye duyurulmasını istedi: "Biz galibiyeti, heykellerde aramayız. Bizim için galibiyet, ermeydanında kazanılandır. Bu Fengler ile üç defa karşılaştık. Üçüncüsünde bu Fengler denen yalancı, kibirli adam, 26. dakikada minderden kaçtı. Size söz veriyorum. Allahü tealanın izniyle onu bugün, 26 dakika bekletmeden yine sahadan kaçırtacağım. Kara Ahmet, kibirlenene karşı büyüklenmek sadaka vermek gibi sevaptır hükmünce, Fengler'e gerekli cevabı vermişti. İki güreşçinin birbirlerine söylediklerini dinleyen hakem, telaşlandı, her ikisini de ikaz etti. Ve hakemin düdüğüyle güreş başladı. Kara Ahmet, karşı durulması imkansız tayfun fırtınası olmuş esiyordu. Elenseler, sağlı sollu şimşek gibi çakıyordu. Fengler ise tam manasıyla şaşkındı. Bu Ahmet, sekiz ay önce Paris'te üç defa karşı karşıya geldiği Ahmet değildi. Fengler, şaşırmakta haklıydı. Türk bayrağını, hilali ve yeniçeriyi papazın ayakları altında gösteren heykel, onu hırslandırmış, gücüne güç katmıştı. O heykel, aklına geldiğinde Ahmet, bir anda başka bir Ahmet oluyor, tutulmaz hale geliyordu. Ahmet, Fengler'in sözleriyle hepten de yanına yaklaşılmaz olmuştu. Ahmet, kovalıyor, Fengler, kaçıyordu. Ahmet, aylardır unuttuğu naralarını yine patlatıyordu. "Aşk olsun bre", "Haydi kızılelmaya" naralarıyla salonu inletiyor, temelinden sarsıyordu. Uzun süren kovalamaca sonunda, bir köşede Fengler'i sıkıştırdı. Kaçacak yer yoktu. Fengler için iki yol kalmıştı. Ya kendini ringten aşağı atacak ya da Ahmet ile göğüs gögüse gelecekti. Fengler, ne yapayım diye düşünürken, Ahmet, saldırdı, belinden yakalayıp 120 kiloluk devi, kocaman bir bohça gibi minderin ortasına yapıştırdı. Bir aslan gibi üzerine atladı, pençeleriyle kıpırdayamaz hale getirdi. Yerde, bütün ağırlığını rakibine verip, iyice ezdikten sonra sağ tarafına geçti. Sağ elini rakibinin koltuk altından geçirip enseyi buldu, tek kle oyununu aldı. Yüklenmeğe başladı. Ahmet, yükleniyor, Fengler, dönmemek için direniyordu. Büyük mücadele sonunda Ahmet, Fengler'i çevirmeğe muvaffak oldu. Ama inanılmaz bir şey gerçekleşti. Fengler, Ahmet'in ensesini kurtardı ve başıyla köprü kurmayı başardı. Bu sebeple de omuzları yere gelmiyordu. Ahmet, acı kuvvetiyle yüklenmesine rağmen bir türlü Fengler'in köprüsünü bozmayı başaramadı. Seyirciler ıslıkla durumu protesto etmeğe başladılar. Ahmet, çok kızmasına rağmen, Fengler'i takdir etti, protesto eden seyircilere hak verdi. Bu ne kuvvetli bir enseydi. Bir güreşçiyi daha fazla köprü vaziyetinde tutmak mertliğe yakışmazdı, hele hele bir Türk pehlivanına. Ahmet, "Hayda bre Fengler. Yaman kefereymişsin." diyerek rakibini bıraktı, ayağa fırladı. Başta Fengler olmak üzere, hakem ve seyirciler şaşkınlıkla Ahmet'e bakıyorlardı. Bu Türk deli miydi ne? Rakibini köprü vaziyetine getirmiş iken bırakılır mıydı? > DEVAMI VAR