Bul karayı al parayı

A -
A +

Bir Kırkpınar daha geride kaldı. Kırpınar'lara damgasını vuranlar vardır. Kimisine ağalar, kimisine bakanlar, kimisine de pehlivanlar damgasını vurdu. 647. Kırkpınar'a ise damgasını vuran 'kura' oldu. Çocukluğumuzda panayırlar vardı. Yılda bir yıl yapılır, hem alış veriş, hem eğlence hem de güreşler için bir fırsat olurdu. Ve tabii ki bu panayırların üç kağıtçıları eksik olmazdı. Ters kapatılmış iki fincan, birinin altında kara bir düğme bulunurdu. Üç kağıtçı, cam bir zemin üzerinde iki fincanı hızla hareket ettirir, sonra durdurup, "Bul karayı al parayı" derdi. Tahmin ettiğin fincanın önüne parayı koyar, düğmeyi bulmuşsan koyduğun paranın beş veya on katını alırdın. Bulamazsan paran üç kağıtçıya giderdi. Ama ne işse kimse bir türlü karayı bulamazdı. Günümüz Kırkpınar'ındaki işler "Bul karayı al parayı" dümenine benzedi. Herkes, karayı bulup parayı alma, Kırkpınar'dan geçinme, bire beş kazanma derdinde. Bu yetmezmiş gibi bir de kura sistemi geldi ve Kırkpınar'da işler tam panayır gösterisine döndü. Güreşlere Kırkpınar geleneğinde olmayan zaman sınırlaması geldi. Ses çıkarmadık, çünkü güreşler planlanan zaman içinde bitmeliydi. Puanlama süresi getirildi. Arkasından altın puan denildi. Altın puan, güreşleri itiş kakışa çevirince güreşseverlerin itirazıyla kaldırıldı yerine "kura sistemi" getirildi. Kısacası kaş yapayım derken göz çıkarıldı. Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan da olduk. Pehlivanları güreşe zorlamak, güreşlerin uzamasına mani olmak için "kura sistemine" geçildi. Güreşler uzamıyor ama ne yazık ki güreş de olmuyor. Tam tersi iddialı olmayan pehlivanlar güreşe girmeyerek işi kuraya götürüyorlar ve şanslarını yüzde elliye çıkarıyorlar. Kura sistemi, Kırkpınar'ın özüne de, sözüne de aykırı. Kırkpınar, çalışanların kazandığı yer olmalıdır, şansı olanların değil. Çare, kule hakemlerinde. Kule hakemleri, puanlama güreşi sırasında her iki güreşçinin durumuna bakacaklar, çok çalışanı galip ilan edecekler. Bizden söylemesi. Gelelim, bu seneki Kırkıpnar'da dikkatimizi çeken diğer hususlara. Cazgırların kulağı çekilmeli. Ona buna yağ çekmekten, özellikle de siyasileri allı-ballı tanıtmaktan vazgeçmeliler. Bu sene Meclis Başkanını tanıtırken yuh sesleri çıkar gibi oldu, tanıtım biraz daha devam etseydi, tam bir rezalet patlak verecekti. Pehlivanların peşrevi eksik yapmamaları sağlanmalı. Peşrev, başlı başına bir destandır, Türk oğlunun dünya görüşünü, Türkistan'dan Avrupa'ya akışını, hakimiyet simgelerimizi canlandırır, anlayana, ciltlerle anlatılamayanı anlatır. Göze, gönle ve akla hitap eder. Ne yazık ki günümüzde pehlivanlar, İstiklal Caddesinde piyasa yapar gibi peşrev çıkarıyorlar. Kırkpınar ve yağlı güreşle ilgili teknik, kültürel her türlü değişik, akademisyenlerin, tarihçilerin denetiminde yapılmalı, mutlaka danışma kurulu teşekkül etmeli. Tıpkı Anıtlar Yüksek Kurulu gibi, bu kurulun oluru alınmadan yağlı güreşin tek çivisine dokunulmamalı. Gecikmeden, Kırkpınar Enstitüsü ve Müzesi kurulmalı, arşivlemeye gidilmelidir. Bu sene Kırkpınar'da güzel şeyler de oldu. Kırkpınar Sempozyumu'nun dördüncüsü gerçekleştirildi. Ne yapalım bizim elimizden de "meli... malı..." demekten başka bir şey gelmiyor. Yine de Kırkpınar'la ilgili "meli... malı..." diye nutuklardan vazgeçilmeli, icraata başlanmalı diyerek "meli... malı..." demekten kendimizi alamıyoruz. Ne yapalım karayı bulanın parayı aldığı bu devirde bize "meli... malı..." diye ahkam kesmek kalıyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.