Bütün gece bekledi -265-

A -
A +

Fransız, dehşetten fal taşı gibi açılmış gözlerle Yusuf ve Filiz'e bakarak, Fransız menecer vasıtasıyla sordu: -Te be Yusuf. Az önce, doymağa yaklaştık dediniz. Siz hakikaten de hâlâ doymadınız mı? Yusuf, güldü: -Bize göre doyduk, size göre doymadık. Bizim dinimizde doyuncaya kadar yemek mekruhtur, yani çirkindir, doyduktan sonra yemekse, haramdır, yasaktır. Ben arkadaşlarım, çirkin duruma düşmesinler diye doymalarına çok az kala yemeği bıraktırdım. Bizim dinimize göre, midenin üçte biri yemekle, üçte biri su ile, üçte biri de hava ile dolmalı yani boş kalmalı. Bize göre doyduk, yani bizde doymağa yaklaşmak, doymak demektir. Bunları duyan Fransız, tekrar bayıldı. Fransız'ın bayıldığını gören diğer pehlivanlar da aynen Filiz gibi, Fransız'ın onlara yaptığı masraftan iflas ettiğini düşündüler, Yusuf'a "Te be koca usta, masraflara biz de katılsaydık" dediler. Yusuf, pehlivanların bu safiyane sözlerine güldü, "Merak etmeyin pelvanlar, hakikaten iflas ettiyse, yardım ederiz." dedi. Pehlivanlar, yatsı namazlarını kıldıktan sonra hemen yattılar. Onlar, yattılar ama yatmayan biri vardı. Ziyafeti veren tüccar, bütün gece, Filiz Nurullah'ın odası önünden ayrılmadı, "Bu kadar yedikten sonra mutlaka patlayacak, kesin patlayacak" diyerek söyleniyordu. Tüccar, bütün gece, bir an olsun, Filiz'in kapısından ayrılmadı, patlama sesini duymak ümidiyle. Filiz'in odasından patlama sesi gelmedi, ancak patlamadan hiç de aşağı olmayan horlama sesleri eksik olmadı. Sabaha karşı tüccar dalar gibi olmuştu. Kapı gıcırtısıyla uyandı, Filiz Nurullah'ın kapısının açıldığını gördü, işte beklediği an gemişti, sonunda pehlivan patlamış, onu dışarı çıkarmağa çalışıyorlardı. Heyecanla doğruldu, hakikaten de beklediği gibi kapıdan Filiz dışarı çıktı ama birileri tarafından taşınarak ölü olarak değil. Gerine gerine, karnını oğuşturarak, kurt gibi açıkmışım, akşam, şu Yusuf agam da müsaade etmedi ki karnımı doyurayım, diye söyleniyordu. Fransız tüccar, ölüsünün çıkmasını beklerken, gerine gerine ve karnını oğuşturarak bütün heybetiyle kapıdan gözüken Filiz'i görünce aklı başından gider gibi oldu. Filiz'in söylediklerini anlamamıştı, ama karnını oğuşturmasından tekrar açıktığı belli oluyordu. Bunu farketmesiyle birlikte de, bu Türkler insan değil, bu Türkler insan değil diye saçını başını yola yola oteli terk etti. * * * Yusuf ve arkadaşları yaz ve güz aylarında Fransa'nın çeşitli yerlerinde güreş kovaladıktan sonra, 1895'in Kasımında, tekrar Paris'e döndüler. Paris'teki pehlivanlık sıralamasında, Yusuf bir, Filiz Nurullah iki, Fransızların şampiyonu Pons üç numaraydı. Parisliler için; gökte nasıl güneş tek ise güreşte de yerde Yusuf tekti. Parisliler'in belli başlı dedikodusu, Yusuf'u yenecek kimsenin çıkıp çıkmayacağı konusundaydı. Yusuf'a mağlup olanlar arasında en iddialı olan Pons, Yusuf, hakkında bir şey söylemiyordu, çünkü dersini tam almıştı. Rum Pierri ve Tom Cannon ise intikam peşindeydiler, mutlaka Yusuf'u yenecek birisini bulmak istiyorlardı. Zaman zaman gelip bu Yusuf'un mağlup olduğunu nasıl görürüz diye kafa yoruyorlardı. Bir gün, Türkler'i daha yakından tanıyan Rum Pierri, buldum, buldum, Yusuf'un nasıl mağlup edileceğini buldum, diye bağırdı. DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.