Çakan şimşekte çok şey gördü

A -
A +

Rus sıkıştırdıkça Ahmet'in kalbinin sancısı arttı. Ahmet, "Ne olur Allah'ım, şu Rus'un karşısında yenilmekten beni kurtar. Üç saati doldurmamı ihsan eyle." diye bütün kalbiyle dua ediyordu. Bütün acısına rağmen, punduna getirip iki defa daha elense ve tırpanla Rus'u yere düşürdü, ama üzerine gitmedi. Saatler ilerledikçe Ahmet'in acısı, dayanılmaz hal aldı. Güreş başlayalı 2 saat 46 dakika olmuştu. Güreşin berabere bitmesine 14 dakika vardı. Ahmet, rakibini çift görmeğe başladı. Kalbi, korkunç sancıyordu. "Tamam, Otuz yıllık ömrüm burada, Budin'de bitiyor. Buraya kadarmış" diye düşündü. Gözünün önündeki iki Rus güreşçisi görüntüsü silindi. Onun yerini şehit olan anne-babası, Koca Yusuf, Hikmet Dede, Gazi Osman Paşa, çok sayıda kızılelma, kızılelmalar arasında Benoit aldı. Ahmet, onlara yaklaşmak için adım attı. Ama o ne? Uzaklaşıyorlardı. "Bekleyin, geliyorum" diyerek bir adım attı. Kalbinden dayanılmaz bir sancı yükseldi, beyninde şimşek çaktı. Sanki o şimşekte bütün kainatı gördü. Son gördüğü kendisine doğru uçan bir kızılelmaydı. *** Gözlerini açtı. Son yaşadıklarını, çakan şimşeği, en son gördüklerini hatırladı. Kuğular gibi süzülen güzeller gördü. Gözleri ışığa alışır gibi olunca kuğular tanıdık gibi geldi. -Geçmiş olsun yiğidim. Sese döndü. Şaşırdı, geçmiş olsun diyen Osmanlı elçilik görevlisi Vidinli Hüseyin efendiydi. O da mı vefat etmişti. Gözleri ışığa iyice alışan Ahmet, çevresine dikkatlice bakınca, bulunduğu yerin bir hastane, huri zannettiklerinin de hemşire olduğunu anladı. Ahmet, hâlâ rüyada gibiydi: - Neler oldu bana, ne zamandır buradayım? Hüseyin efendi avuçlarındaki Ahmet'in sağ elini daha fazla sıktı, onu kaybetmek istemiyormuşçasına: -Oniki saattir buradasın. Bayıldın. Daha doğrusu ölümden döndün. Doktorlar, çok şiddetli bir kalp krizi geçirdiğini söylediler. İlk müdahale güreş minderinde yapıldı. Daha en az üç gün, burada kalman gerektiğini söylüyorlar. Ölümden dönmekten ziyade daha üç gün hastanede kalacak olması Ahmet'i telaşlandırdı: -De me bre Hüseyin efendi. Üç gün, bu gavurcukların, bu hatun kişilerin arasında ne yaparım? Hüseyin efendi güldü: -Ne yapacaksın be Ahmen Pehlivan? Bakarsın, hemşirelerden birini beğenirsin de hastaneden çıktıktan sonra sana kız istemeğe gideriz. Yaşın 30'u buldu. Hüseyin efendinin sözleri, zaten yorgun olan, sancıyan yüreğini ateşlere atılmış gibi kavurdu. Hüseyin efendiye nasıl anlatırdı, kızılelmayı, kızılelması Benoit'i. İşi şakaya vurdu: -Doğru sülersin be Hüseyin efendi. Bakarsın gönül kuşu kanatlanır da, bu hastaneden sözlenmiş olarak ayrılırız. Ahmet'in neşelendiğini düşünen Hüseyin efendi de neşelendi: -Hah şöyle be Pehlivan. Yalnız bir şey daha var. -Hayır olsun be Hüseyin efendi? Yoksa burada kızların başlık parası çok mu yüksek? Hüseyin efendi güldü: -Yok be Ahmet Pehlivan... Burada kızlar için başlık verilmez. Tam tersi kızlar ne olur bizi alın diye drahoma diye söylenen para veya mülk ile gelirler. -Ooo! Hüseyin efendi, sen beni bu Macar dilberlerinden biriyle evlendirmekte kararlısın galiba. -Kısmetse kim ne diyebilir be Ahmet Pehlivan. Hekimler, en az altı ay güreşmeni kati surette yasakladılar. Kalbi, bir krizi daha kaldıramaz dediler. > DEV AMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.