Hikmet Dede, Ahmet'in ilgisinden çok memnundu: -Evet, Ahmet'im. Elmanın işaret ettiği manaları anlatmağa devam edelim: -Elma, nice bin güzelliğin, bereketin de ortaya çıkmasına vesiledir. Abdullah İbni Ömer radıyallahü anha, şöyle rivayet etmiştir: Resûl-i ekrem Efendimiz buyurmuşlar ki, "Mi'râc gecesi dördüncü göğe ayak bastıkta, önüme bir elma düştü. Alıp, ikiye böldüm. İçinden bir hûrî çıktı. Kahkaha ile gülerdi. Sual ettim ki, 'Sen kimin için yaratıldın.' Dedi ki, 'Zulüm ile şehîd edilen Osmân bin Affân için yaratıldım' Elma, Allahü tealanın sevgili kullarına dünyada iken gönderdiği en güzel hediyedir. Cebrâîl aleyhisselâm, Resûlullah Efendimize, dört elma getirdi. Resûlullah, birini Ebû Bekr'e, birini Ömer'e, birini Osmân'a, birini de Alî'ye verdi. Ebû Bekr'in elması üzerinde, "Bu Elma, Rabbin'den Ebu Bekir'e hediyedir" yazılmıştı. Hazreti Ömer, Osman ve Ali'ye verilenlerin üzerinde de aynı şekilde onların isimleriyle hediyedir diye yazıyordu. Hikmet Dede, derin bir nefes verdi... Sanki o da kızılelmayı anlatırken Ötüken'den, Doğu Türkistan'dan Viyana önlerine kadar sefer eylemiş gibiydi. Yüzünde, emaneti teslim edenlerin gönül rahatlığı vardı: -Ne dersin Ahmet'im. Kızılelma hakkında anlattıklarımız yeter mi? Senin gibi zeki, akıllı bir pelvanın anlaması için, bu kadar söze gerek yoktu ama neylersin. Emanetin çok kıymetli, hocam Tuna babanın verdiği vazifelerin ağırlığı... Bizi bu kadar sözü söylemeye mecbur etti. Endişemiz senden değil, kendimizden yanaydı, neylersin ihtiyarlık. Ele avuca sığmaz, bir dakika bir yerde duramaz Ahmet, duyduklarının ağırlığıyla bir anda büyümüştü... Hikmet Dede'nin anlattıklarıyla sanki Plevne toprağına, Rumeli'ye, Avrupa'ya, kızılelma diyarına kök salmıştı, hem de bir daha bırakmamasına. İki saattir, diz üstü oturmuş, tek bir defa kıpırdamamıştı. Hikmet Dede'nin 'Yeter mi?' sözüne iki kelimeyle cevap verdi: -Siz bilirsiniz. Hikmet Dede, batmakta olan akşam güneşi gibi... Yakmayan gülümsemelerde tebessüm etti: -Ahmet'im... Arifler söylenmesi icap edeni zaten söylemiş, bize düşen... gereğini yerine getirmek. Hikmet Dede, "Ey yüce Allah'ım hikmetinden sual olunmaz" diyerek Ahmet'e batıyı, Türk oğlunun binlerce yıldır koştuğu yönü işaret etti: -Ahmet, yiğidim, bak bakalım ne göreceksiniz. Ahmet, işaret edilen tarafa baktı, bakmasıyla beraber, masal alemine kanat açtı, Batı ufkunda, akıncıların; Tuna derler secdededir hep yüzü, Arzulayıp gider Ka'beyi, düzü, Cemreler düşünce çözülür buzu, Denizlen cengi var deli Tuna'nın. Diyerek hakkında nice türkü yaktıkları, vardı... Destanlara konu eyledikleri, secdede Kâbe'ye doğru akmayı yakıştırdıkları, gülünün; şehitliğe, maşuka, aşık olunana işaret eden kırmızı gül, kuşunun; âşıkı simgeleyen bülbül kabul ettikleri... nehirleri en asili Tuna vardı...Ve Tuna üzerinde, güneş batmak üzereydi... Ama nasıl bir batış, sonsuz güzelliklere doğmak üzere... ¥ Devamı var