Ceza vermemek en ağır cezadır

A -
A +

Deli Hafız, Hikmet Dede'yi nereden tanıdığını soracaktı, vazgeçti... Mevzudan uzaklaşmamak için sonraya bıraktı. Kurbanlık koç gibi boyun büken Ahmet'e takıldı: -Bre Ahmet! Haberin var mıdır? Serhat boylarındaki ve özelikle de er meydanındaki nöbet mahallinde uyumanın cezasından... Ahmet, Deli Hafız'ın kendisine takıldığının farkında değildi, cezasına razı bir şekilde cevap verdi: -Bilirim ustam. Yüce Hakanımız Kanuni Sultan Süleyman'ın söylemiş... "Burası gaziler diyarıdır, serhatboyudur, burada gevşeklik olmaz, burada gayretsizlik gösterenin sonu iyi olmaz" buyurmuş... Bu diyarda, bu meydanda, nöbette uyumanın cezası, ölümlerden ölüm beğenmektir. Ahmet'in cevabı, Deli Hafız'ın çok hoşuna gitti, güldü: -Bre Ahmet! Ben kendimi deli bilirdim, ancak sen benden de deliymişsin. Süle sana ne ceza vereyim. Ustam dediği Deli Hafız karşısında ikidir mahcup duruma düşen Ahmet, her türlü cezaya razıydı: -Ustam sen bilirsin. Vereceğin her türlü cezaya razıyım. Ceza vermemen, benim için en ağır ceza olur. Ahmet'in cevabı, Deli Hafız'ı vurdu. Ahmet, her davranışı, her sözüyle onu şaşırtıyordu. Sordu: -Yahu evladım. Ceza vermemek nasıl en ağır ceza olur? -Ustam. Hikmet Dede'm anlatırdı. Kişi için en büyük ceza, yaptığı kötülüklerinin cezasının ahirete kalmasıymış. 'Cezayı dünyada çekmek, hakkı olanlarla burada helalleşmek kolaydır', derdi. Büyük bir evliyanın huzurunda, talebelerinden biri diğerine kırıcı söz söylemiş. O, evliya, talebesine "Çabuk, sen de kırıcı bir söz söyle, eğer söylemezsen, sana kırıcı laf söyleyen arkadaşının başına çok kötü şeyler gelebilir" demiş. Şimdi siz bana ceza vermezseniz, dünyada ve ahirette çok kötüsüne yakalanmaktan korkarım. Ahmet'in cevabı, Deli Hafız'ın çok hoşuna gitti: -Bu sözlerinle cezanı çektin ama ben sana bir ceza daha vereceğim. Hadi hazırlan bakalım. Hep birlikte bizim köye, Torlak köyüne gidiyoruz. Bizim hanımın yemeklerini yemek... Benim gibi deli birine misafir olmak, değil bugünkü suç dediklerine, bütün hayatın boyunca yaptığın suçlara ceza olarak yeter. Deli Hafız'ın sözleri, çok üzüntülü ve mahcup olan Ahmet'i bile güldürdü. Ahmet'in gülmesi, Deli Hafız'i iyice neşelendirdi. Ahmet'e şöyle hafif bir elense çekti. Ahmet, boynunun manda boğası tarafından çekildiğini zannetti, yere düştü. Deli Hafız, yaptığı şakanın, pehlivanlık davasındaki Ahmet'i daha üzüceğini anlayarak üzüldü. Onu hemen yerden kaldırdı: -Te be Ahmet'im. Hakkını helal et. Boş bulundun. Yoksa, bu Deli'nin değil, Aliço'nun elensesi bile seni yere düşüremezdi. Ahmet, aynı günde üçüncü defa Deli Hafız'ın karşısında aciz duruma düşmekten ağlayacak hale gelmişti, "Bir de kendini başaltı pelvanı görürsün ha! Dokunmakla yere öptün" diye kendi kendini yiyordu. Durumu fark eden Deli Hafız, hemen dikkati başka yere çekmek için harekete geçti: -Ahmet, bu elenseyi de ceza yerine tut. Sahi sen, Hikmet Dede'yi nereden tanıyordun. Ahmet, Hikmet Dede'den bahsedilince, içinde bulunduğu şartları unuttu ve anlattı, Hikmet Dede'yi, onu nasıl tanıdığını... >> DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.