Cont'un sözleri yerinden sıçrattı

A -
A +

Padişahının telgrafıyla dünyalar kendisine verilmiş gibi sevinmişti. Elçilikten hemen oteline döndü. Mühürlü telgrafı açtı, heyacanla okudu: "Yiğit evladım. Başarını duydum, sevindim. Gazi Osman Paşamızın yanında yetişen Kırk Kanatlı Reisi'ne de bu yakışırdı. Frenk diyarında Cihan Şampiyonluğuna ulaşman bizi mutlu etti. Davranışların, yüzünden eksik olmayan tebessümün, mertliğinle Osmanlı'yı en güzel şekilde temsil etmene şampiyonluğundan daha fazla sevindim. Yüzümü ak eylediğin gibi, yüce Mevlam her iki cihanda yüzünü ak eylesin. Bizi duadan unutma, sen hem Plevne'de hem de Paris'te gazilik şerefine kavuştun. Benoit kızımız ile düğününü inşallah biz yaparız. Dua eder, dualarını beklerim." Ahmet, şaşkınlıktan telgrafı elinden düşürdü. Padişahın Benoit'ten bahsetmesi, her hareketinden haberdar olmasıyla tam manasıyla vuruldu. Demek ki Osmanlı'ya padişah olmak, her şeyden haberdar olmayı gerektiriyordu. Akşam, Filiz Nurullah ve öğrenci Mehmet ile birlikte Benoit'lerin evine gidildi. Ahmet'in kafasında, Benoit, Cont ve telgraf yer savaşı yapıyordu. Benoitlerin evi saray yavrusu gibiydi. Ahmet'i ve beraberindekileri krallar gibi karşıladılar. Benoit, pembeler giymişti, masallardan çıkmış bir prenses gibiydi. Yemekten sonra kahveler geldi. Kahveler içildi ve beklenen an geldi. Filiz Nurullah, rahat Türkçe konuşabilen Cont'a döndü: -Mösyö... Ahmet, Cihan şampiyonu oldu. İlk şartı gerçekleştirdi. İkinci şartın nedir? Kızınız Benoit ile oğlumuz Ahmet'in evlenbilmesi için... Cont, gülümsedi: -Mösye Nurullah... Daha ilk şart gerçekleşmedi... Kara Ahmet, bir yerine iğne batırılmış gibi sıçradı. Filiz Nurullah sakindi: -Mösye ne dersin? Şampiyon oldu... Daha ne olsun? -Mösyö Nurullah... Biz kız eviyiz. Sizde kız evi naz evi derler. Müsaade edin de biz de biraz nazlanalım. Ahmet ile geçen seneki şampiyon Pol Pons'u güreştirmek için hazırlıklar başladı. Hele Ahmet.... Pol Pons'u da yenip şampiyonlar şampiyonu olsun... Ondan sonra, evlilik şartını söyleyeceğim... Cont'tan sözlerini duyan Ahmet, Fransız kurşunuyla kahpece vurulmuşçasına, sarsıldı, yüreği sancıdı. Ne yapalım der gibilerden Filiz ağasına baktı. Ondan otur işaretini alınca yüzü parça parça olmuş bir vaziyette oturdu. Ahmet'in hali, Benoit'in gözünden kaçmadı. Filiz, hiç bozuntuya vermeden Cont'a cevap verdi: -Doğru söyledin Mösyö... Kızınız Benoit o kadar güzel, o kadar hanım hanım bir kız ki... Onun için bir değil bin şart sürsen yine az. Bizde sevilen için dağlar delinir. İnşallah Ahmet, karşınıza şampiyon olarak gelecek. Benoit, konuşmalar Türkçe olduğu için ne olduğunu anlamamış, ama Ahmet'in hoşuna gitmeyen bir şeylerin döndüğünü fark etmişti. Babasına sordu. Babasının cevabı üzerine ağlayarak yanlarından uzaklaştı. Yemek iyice tatsızlaşmıştı. Filiz Nurullah ve Ahmet de, müsaade isteyerek ayrıldılar. Ahmet üzgündü, ama ümitsiz değildi. O sebeplere yapışmıştı. Dilinde Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin, "Mevla görelim neyler/Neylerse güzel eyler." Sözleri, yemek sonrası geldikleri oteldeki yatağında uyumağa çalışıyordu. Gazetecilerin görüşme talebini, "Çok yorgunum" diyerek kabul etmemişti. Doğru, yorgundu ama beden değil, gönül yorgunu... > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.