Daha fazla uzatmağa lüzum yok -165-

A -
A +

Pomak Osman'ın dediği gibi, hasmı yine çekingen çekingen duruyordu. Yusuf da sağ elini hasmının ensesine, sağ dirseğini de omuz başına dayamış onun paçalara dalacağı anı gözlüyordu. Nihayet Pomak pehlivan, Yusuf'un da güreşe girmeyceğini anlayınca kendisinden çekindiğini sanıp çift paça daldı. Yusuf da zaten böyle bir anı bekliyordu. Hemen bütün gücü ve ustalığıyla, kendisine önceki ustası Kel İsmail'in öğrettiği Kel İsmail elensesini, rakibinin ensesinde küçük baş denilen şişkin yerine elense çekip uygulayarak Pomağı dizletti, sonra da ayaklanmasına fırsat vermeden, bir elini arkadan rakibinin bacak arasından sokarak kıspetin ön tarafından yakaladı, diğer eliyle ensesinden bastırarak hasmını şak kündesiyle atıp, çevirerek yendi. Bir anda davullar sustu. Başta, Yusuf olmak üzere, pomak pehlivan, pomak pehlivanın arkadaşları ve bütün seyirciler şaşkındı. Şaşkın olmayan iki kişi vardı, biri Aliço, diğeri de Pomak Osmandı. Her ikisi de, ilk güreşini seyretmekle, Yusuf'un nasıl bir pehlivan olduğunu anlamışlar ve onu çırak alabilmek için yarışa girmişlerdi. Seyirciler ilk şaşkınlık geçince Yusuf'u alkışladılar, bu arada senelerdir yorulmadan Kırkpınar'da başpehlivan birincisi olan Aliço'ya da göndermede bulunmadan da edemediler. Aliço'nun rakipsiz kalması, baş güreşlerinde kıran kırana güreşlerin yapılmaması seyircileri iyice sıkmağa başlamıştı: -Afferin bu Şumnulaya ba. -O nası şak kündesiy üle. Kündeciye künde nasıl atılırmış bi güzel gösterdi. -Te be bu kızanda çok iş var. -Bakalım Aliço bi kaç sene sonra elini kolunu sallaya sallaya Kırkpınar'da gezebilecek mi? -Bakın bakalım, Aliço'nun kel başı kızarmış mı? Aliço, kendisine yapılan gördermelerden kızgın, Pomak Osman ise çok sevinçliydi. "Bu delikanlı düşündüğümden de zorlu çıktı. Çok kabiliyetli, kilo ve kuvveti de yerinde. Birkaç seneye kalmaz çok zorlu bir başpehlivan olur; Aliço'ya da meydanları dar getirir." diye düşünüyordu. Kızgınlıkla çenesinden aşağı sarkmış bıyıklarını yiyen Aliço, "Bu Yusuf'u ya yanıma çırak almalı, ya da tez zamanda yapacağım bir güreşle bir daha karşıma çıkamayacak hale getirmeliyim" düşüncelerindeydi. Yusuf, hâlâ şaşkınlığını atamayan, pehlivanla helalleşip Pomak Osman'ın yanına doğru yürüdü. Pomak Osman yerinden fırladı, Yusuf'u alnında öptü: -Afferin Yusuf. Çok güzel güleştin. Ben bu bile bu kadarını beklemiyordum. Yusuf, kızardı, mahçup mahçup boynunu büktü: -Kısmet banaymış ustam. Sayenizde, verdiğiniz bilgiyle ve şansımın yardımıyla yendim. Pomak Osman, alçak gönüllüğü, kıymet bilirliği sebebiyle Yusuf'u daha çok sevdi: -Evladım. Sen kabiliyetli, alçak gönüllü, çalışkan, gayretli olmazsan, bizim verdiğimiz bilgi yalnız başına bi iş yapmaz. Şans da, gayretli, mütevazi olanın yanındadır. Bu halini sakın ola bozma. Daima alçak gönüllü ol. Kendini karıncadan bile büyük görme. Başarı, güç, mesuliyet demektir, sakın ola unutma. Başarın artıkça mesuliyetin de artar. Öbür güleş uzayabilir. Onlar yenişinceye kada üşürsün. Üzerine bi şey al da üle bekle. Pomak Osman, oradan bir kilim alıp Yusuf'un sırtına attı, bir babanın oğluna gösterceği itinayla Yusuf'un yüzündeki ot ve toprakları temizledi. Yusuf hem mahçup hem de memnundu. Pomak Osman'ın ilgisi ona yeni bir güç vermişti. kendisine Kırkpınar'da yalnızlık hissettirmemişti. Daha fazla uzatmağa luzüm yoktu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.