Gelen öğrenci Mehmet'ti. Onu görmekle gönlü ışıdı: -Onu düşünmediğimiz vaktimiz var be Mehmed'im. Ne hikmettir bilinmez? Şu nehire bakınca kara sevdalımız Tuna'yı hatırladım. -Hatırlaman boşuna değil be Ahmet Pehlivan. Ahmet meraklandı: -Allah! Allah! Bu nehirle Tuna'nın ilişkisi neymiş? Mehmet, gülümsedi: -Münih'in içinden geçen bu nehrin ismi İsar'dır. Yaklaşık 110 kilometre kuzeybatıda, Deggendorf'da Tuna nehrine kavuşur. Tuna nehri sözü, Ahmet'i yerinden sıçrattı, kalbi sancıdı: -Sen ne dersin bre Mehmet? Tuna'nın burada ne işi var? -Almanya, Tuna'nın doğduğu yerdir. Buradan yaklaşık 220 kilometre uzaklıkta bir kasaba var ismini de Tuna'dan alan... Donaueschingen kasabası. Kara Ormanlar bölgesinde, Freiburg şehrine bağlı. -Doğru ya... Akıncı Türkülerinde Tuna'nın doğduğu yer Alaman dağı diye geçer. Okuyayım da bir dinle. Ahmet, gözlerini yumdu, Tuna'ya Plevne önlerinden girdi Belgrad, Estergon, Uyvar, Kanije yolundan Budin'e (Budapeşte'ye) ulaştı, oradan Viyana'ya, Viyana'dan Alaman dağına, Tuna'nın doğduğu yere. Ve akıncı Türküsünü hafif bir sesle söyledi. Alaman dağından beri geçmiştir Engürus ilinden yollar açmıştır, Analar ağlatmış, kanlar içmiştir, Söylemeye yoktur dili Tuna'nın Alaman dağıdır Tuna'nın başı, Eksik olmaz serhatların savaşı, Kan ile yoğrulmuş toprağı taşı, Serhatları çalkar seli Tuna'nın. Ahmet'in içli içli, pehlivan yüreği, ozan diliyle söylediği akıncı türküsü Mehmet'i bir anda yüz yıllar öncesine götürdü. Ahmet, türküyü söyledikten sonra, bir müddet gözleri kapalı durdu, sanki gittiği diyarlardan geri dönmek istemiyor gibiydi. Ama dönmeliydi, bu zamana, bu mekana, Yüce Mevla, zamanını ve mekanını böyle seçmişti. Rüyadan uyanır gibi, Mehmet'in elinden tuttu: -Şaka söylemiyorsun değil mi Mehmet? -Yok be Ahmet ağam. Bakıyorum bu haber, seni, Benoit yengeme kavuşma müjdesi kadar heyecanlandırdı. -Gönlümde Tuna'nın yeri en az Benoit yengen kadardır. Tuna ile Benoit birbirine karışmış. Akıncılar Tuna'ya niçin sevdalı? Haydi davran gidiyoruz. -Gidiyor muyuz? Nereye? -Nereye olacak Tuna nehrinin doğduğu yere. Mehmet, telaşlandı, güç bela, Kara Ahmet'i ertesi gün yola çıkmağa razı etti. Otelin müracaatından Donaueschingen'e nasıl gideceğini öğrendi. Ve ertesi gün yola çıktılar, Münih'ten Donaueschingen kasabasına, Tuna'nın doğduğu diyara, martın puslu, sisli ve soğuk bir gününde 19'unda... Ausburg, Ulm derken iki gün devam eden çok zorlu bir yolculuk. Katırdan arabaya, motorludan tabana her çeşit vasıtanın kullanıldığı bir yolculuk. Kara Ahmet, sanki rüyada gibiydi. Bazen Tuna'nın kıyısında devam eden yolculuk sırasında Ahmet şaşırıp kalmıştı. "Plevne'nin orada koca bir deniz gibi akan Tuna bu mu?" diye söylenip durmuştu. Mehmet, "Te be Pehlivan ağam. Plevne'ye varıncaya kadar üçyüz nehir Tuna'ya karışıyor, bir olup deryalaşıyor." Cevabını vermişti. 20 Mart akşam üstü Karaormanlar başladı. Karşılaştığı güzellik, Ahmet'in bütün yorgunluğunu, kalp sancılarını unutturdu. Yol yükseklere tırmandıkça, pus kayboldu, hava açıldı. Güneşli, ılık bir günün akşamında, Donaueschingen'e yaklaştılar. Yol, sık sık Tuna ile kesişerek vadilerde ve ovalarda yılan gibi kıvrıla kıvrıla uzanıyor, Tuna'yı dilber boynundaki inci gerdanlık güzelliğindeki köprülülerle aşıyordu. > DEVAMI VAR