Londra Protokolü'nün reddi üzerine, Abdülhamid Han gibi savaşı istemeyen Çar, Karadağ'a sadece Nikşik kazası bırakılırsa savaşı önleyebileceğini, Nikşik'i Karadağ'a bırakmaksızın muhalefeti susturamıyacağını Osmanlı Hükümeti'ne bildirdi. Sadrazam İbrahim Edhem Paşa, Çar'ın çok mâkul olan son teklifini de, "Osmanlı'nın kimseye verilecek bir karış toprağı yoktur" diyerek reddetti. Red haberi kendisine ulaşan Abdülhamid Han, "İnşallah, bir kasaba yerine, binlerce kasaba, yüzbinlerce can vermeyiz" temennisinde bulundu. Çar'ın son teklifinin reddedilmesi üzerine Rusya'nın İstanbul Maslahatgüzarı Nelidov, Hariciye Nazırı Saffet Paşa'ya, İkinci Aleksandır'ın harp ilanı notasını verdi. Aynı gün Petersburg'taki Büyükelçilik Maslahatgüzarımız Tevfik Bey'e pasaportları verilerek Rusya'yı terk etmesi istendi. 4 Nisan 1877 günü Rusya, Osmanlı Devletine resmen harb ilan etti. Mali 1293 senesine rastladığı için 93 Harbi diye bilinen Harp resmen başlamış oldu. Böylece, Osmanlı'nın çok zor bir döneminde, az bir gayretle önlenebilecek bir savaşa, İkinci Abdülhamid Han'a rağmen girilmişti. Savaş başladığında ilk etapta, düşman çizmesi altında kalacak Deliorman'daysa akıncı torunları, kışın yerini bahara bırakmasıyla 5 aylık ayrılıktan sonra tekrar başlayacak güreşlerin heyecanındaydı. Deliormanlılar, "Urus, Osmanlıya savaş açmış" haberi gelince fazla endişelenmemişlerdi. Bugüne kadar Rusya ile savaşlar, hep Tuna'nın Kuzeyi'nde olmuştu. Rusya, yalnızca 1829'da Tuna'nın güneyine inebilmişti. Bunda da, Karadeniz kıyısından, sağa sola pek dokunmadan Edirne'ye doğru geçmişti. Deliormanlılar, Rus'un yine Tuna'yı geçemiyeceğini düşünüyorlar, 4 Nisan 1877'deki savaş ilanı onları pek endişelendirmiyordu. Onlar, gelen baharın, yaklaşan güreşlerin telaşındaydılar. Ama, Deliormanlılar ve Tuna ile Edirne vilayetindeki Türkler, dünyanın, Osmanlı'nın ve Rusya'nın çok değiştiğinin farkında değillerdi. Rusya, dünyanın en güçlü devletleri sıralamasında, İngiltere ve Almanya'dan sonra üçüncüydü. Fransa, dördüncü, Osmanlı'ysa ancak beşinciydi. İşte böyle bir dünyada, Osmanlı-Rus savaşı patlak vermişti. Romanya, toraklarını Rus ordusuna açmış, Rus ordusu, Osmanlı sınırına dayanmıştı. Ancak, Deliormanlılar için değişen fazla bir şey yoktu. Onlar, beş aylık aradan sonra, tekrar güreşlere kavuşmanın yolunu arıyorlardı. Nisan ayının ortalarında Yusuf ve ustası Kel İsmail Pehlivan 5 aylık ayrılıktan sonra yine buluşmuşlardı. Ustası, Yusuf'u şöyle bir yoklamış, onun idmanını hiç bırakmadığını görerek sevinmişti. Yusuf da tekrar hocasına kavuşmaktan çok sevinçliydi. pehlivanlık öyle bir sanattır ki, ufacık bir ihmal küçük bir tedbirsizlik, hasmı küçük görmek veya yerini bilmeyip yükseklere göz dikmek felaket doğururdu. Bir anda sakatlanır, bütün emekler boşa gider. Çünkü güreşçinin tezgahı, aleti ve malzemesi; gücü, kuvveti, eli ayağı, bütün vücududur. İşte bunun içindir ki, genç ve tecrübesiz pehlivanların, kendilerini koruyacak, onları tehlikelerden uzaklaştıracak ve güreşin inceliklerini öğretecek ustaya ihtiyaçları vardır. Usta, çevredeki güreşçilerin başarılarını uzaktan izler, çırağına rakip olacak diğer pehlivanların güreşlerini yakından takip eder, huylarını, karakterlerini, zayıf ve kuvvetli taraflarını öğrenir, çırağı bununla güreşmek zorunda kalınca buna göre taktik verir. Gönlü, Urus gavurunun Deliorman'a girmesiyle iyice bunalmış olan Yusuf, gelen bir haberle heyecanlandı. Devamı yarın