İsmail Pehlivan, koynundan mühürlü bir zarf çıkardı. Bunu ceylan derisinden bir kese içine koyarak Yusuf'a verdi: -Yusuf'um. Bu mektup, Abdülhamid Han'a verilacek. İstanbul'a varınca, Unkapanı Zeyrek Küçükpazar'daki Pehlivanlar Dergahı Baş Hocası Rüstem Pelvan'ı göraceksin. O seni padişaha ulaştırcak. Padişahın sorularına hiç çekinmeden doğru cevap ver. Osmanlı Padişahları, Demir Baba Dergahı'ndan gelenler, ne kadar acı da olsa doğruları sülemek mecburiyetinde oldukları için onların söylediklerine kızamazlar. Biz doğruları sülemek mecburiyetindeyiz.Türkoğlu, binnerce yıldır "devleti-i ebed müddet", Türk devletini kıyamete kadar yaşaması idealini yaşatır, bu idealin yaşaması için hiç bi fedakarlıktan kaçınmaz. İşte bizim dahil olduğumuz teşkilat, padişahlara, sultanlara karşı bile devleti korumak için kurulmuştur. Onnarı yannış yolda gördüğünde, ikaz eder, gerçekleri açıklar, Türk devletinin kıyamete kadar devam etmesi için her türlü tedbiri alır. İşte, bu inançla, Türkler tarih boyunca hiç devletsiz kalmamışlar, yıkılanın küllerinden hemen yeni bir Türk devleti doğmuştur. Duydukları karşısında Yusuf'un dudakları uçukladı. Hiç bir şey diyemedi, ne kadar zor bir görev üstlendiklerini daha iyi anladı. İsmail Hoca, Yusuf'un şaşkınlığını geçmesini bekledikten sonra, açıklamasını sürdürdü: -Evladım! *Ser vereceksin, ama sırrını asla. Yarın, hemen yola çıkman gerek. Şumnu'dan trenne Karadeniz kıyısındaki Varna'ya uradan da, gemiyle İstanbul'a ulaşacaksın. Ha, gemiyi beklerken Varna'yı da gezmeyi ihmal itme. Varna, 1388 yılında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Çok güzel bi şehirdir.1444'deki meşhur Varna Savaşı burada yapılmıştır. Evladım, iyi düşün. He dedikten sonra, artık istesen de geri dönemezsin, ta ki ölünceye kadar. Vazifelerinden en yakınının dahi haberi olmıcak. Teşkilatımızın ismi "Devlet-i ebed müddet"tir. Varna, limanına geldiğinde Yusuf, şaşkına döndü. Karadeniz, onu tam manasıyla vurmuştu. Bu denizi ilk görüşüydü. Bu nasıl bir suydu ya Rabbi. Birden bire köyden ayrılması karşısında sevdikleri perişan olmuşlardı. Yusuf, yalnızca, İsmail Hoca'nın onu İstanbul'a gönderdiğini söylemiş, daha fazlasını açıklamayamamıştı, onlar da daha fazlasını sormamışlardı. Eğer gönderen hocasıysa onlara bir şey demek düşer miydi? Çavuş Ninesi, elini öpmesine izin vermiş, ancak hiç konuşmamıştı. Yusuf, Varna'dan İstanbul'a doğru giderken, Hükümet, halk ve Meclis tarafından Rusya ile savaş konusunda çok büyük baskı altında kalan İkinci Abdülhamid Han, Meclis-i Mebusan'ın, Tersane Konferansı tekliflerini reddeden kararını tasdik etmek mecburiyetinde kalmıştı. Bunun üzerine konferans dağıldı. İngiltere, Almanya, Fransa gibi büyük ülkelerin büyükelçileri, yerlerine maslahatgüzar bırakarak İstanbul'dan ayrıldılar. Bu durum, bile Rusya'ya karşı zafer rüyaları görenleri uyandırmamıştı. Savaş, kapıya dayanmış gibiydi. Devamı var