Can korkusuyla kaçanlar, hemen tren vagonlarına doluşmuşlardı. Vagonların içi almayınca, üstleri de adamakıllı dolmuştu. Vazifelilerin "Düşersiniz" ikazını kimse dinlemiyordu. Can korkusu insanların aklını başından almıştı. Raci Efendi, hâlâ tereddütler içindeydi. Gönlü, Eski Zağra'yı, doğduğu, büyüdüğü bu toprakları bırakmayı bir türlü kabullenemiyordu, annesini, babasını, bütün sevdiklerini bu toprağın bağrına emanet etmişti, onları, yüzlerce yıllık vatan toprağını nasıl bırakırdı. Giderse, sanki sevdiklerine ihanet etmiş olacağını düşünüyor, bir daha geri dönemiyeceğini hissediyordu. Ne yapsın bir türlü bilemiyordu. İbrahim Pehlivan ve oğlu Beşir'i Yusuf'la İstanbul'a gönderip, kendisi ailesiyle Filibe'de savaşın sonunu beklemeyi düşünüyordu. Yusuf, İbrahim Pehlivan ve Beşir, oturmuşlar, tren vagonlarının üzerindeki üst üste yığılmış perişan insanlara bakıyorlar, koca Osmanlı'nın bu hallere nasıl düştüğünü tartışıyorlardı. Özellikle de Raci Efendi, eski bir müftü ve grubun en bilgilisi olarak yaşananlara bir açıklama getirmeğe çalışıyordu: -Aziz-i kavim, aziz-i vakit idik, kavimlerin en üstünüydük, a'da, düşman bizi zelil kıldı. -Düşman değil Raci efendi, düşman değil, biz, kendi kendimizi zelil ettik. Yanındakilerle birlikte, sese dönen Raci Efendi, sesini sahibini görünce titredi ve hemen ayağa kalktı: -Efendim siz ha? Raci Efendi'nin karşısında ak sakallı biri, hüzünlü gözlerle acı acı gülümsüyordu. Bu Çırpan'da oturan ve kütüphanecilikle kendini gizleyen zamanın gönül erlerinden, Eş şeyh El hacı İsmail Efendi' idi. Raci Efendi, elini öpmek için gayretlendi, ama başaramadı, İsmail Efendi, çok zarif bir hareketle elini öpmesine mani oldu. -Biziz ya Raci Efendi. Kader de büle, gönnümüzü yaralayan zelil bir vaziyette karşılaşmak da varmış. Raci Efendi, boynunu büktü: -Urus ile Bulgar kafiri bizi bu hallere kodu efendim. İsmail Efendi, Raci Efendi'nin omuzundan tuttu, nice bilinmezlere pencere olan gözlerle baktı: -Onlar değil Raci Efendi oğlum onlar değil, biz kendi kendimizi zelil ittik, bu hallere koduk. Düşmanın işi bizi zelil etmek, bizimse bu durumlara düşmemek. Raci Efendi şaşırmıştı: -Nası olur efendim, insan hiç kendi kendine bu kötülükleri eder mi? El hac İsmail Efendi acı acı güldü: -Eder Raci Efendi oğlum eder. Dinimizi, vatanımızı, canımızı, ırzımızı ve malımızı, düşmandan korumak, düşmandan kuvvetli olmak için çok çalışmamız ilazımdı. Hem devlet hem de millet olarak çok çalışmamız, dinimize sarılmamız, zamanın fennini öğrenmemiz, velhasıl madden ve manen düşmandan güçlü olmamız ilazımdı. İlazımdı be Raci Efendi amma, ikiyüz yıldır düşman bizi geçti. Kendisini bizden kuvvetli görünce de acımasızca saldırdı biz de gaflette yakalandık. Hem de öyle gaflet ki ihanetten aşaa diil. Raci Efendi, El hac İsmail Efendi'nin bu çok acı ama gerçek sözleri karşısında birşey diyemedi. Eski Zağra'yı tek kurşun atmadan düşmana teslim etmelerinin utancında, başını eğdi, kulaklarına kadar kızardı. Sanki bu sözler kendisine söylenmiş gibiydi. Yer yarılsa da içine girsem düşüncelerinde kaçacak yer aradı. Yusuf ise söylemek isteyip de büyüklerine saygısından söyleyemediklerini dile getiren El hac İsmail Efendi'nin ellerine sarılmamak için kendisini zor tutuyordu. > Devamı var