Duydukları masal gibiydi

A -
A +

Perri, Ahmet'in söylediklerini tercüme edince, ortalık karıştı. Gazeteciler, hemen Ahmet'in etrafını sardılar. Ahmet, gazetecilerin anlamadığı sualleri karşısında ne yapacağını bilemedi. Çareyi Filiz Nurullah ağabeyine sığınmakta buldu. Filiz Nurullah, 160 kilogram ağırlığı, 2 metre 17 cm boyu ile, kalabalığı yardı, Ahmet'i kendilerini bekleyen faytona ulaştırdı. Ahmet'in, kaçar gibi gitmesi herkesi şaşırttı... Amma en fazla da Benoit'i... Günlerdir yolunu gözlediği Ahmet, rahatsızlanmış ve acele istasyondan ayrılmıştı... Ayaklarının dibinden, nasıl parladığını anlamadığı bir elmayı aldıktan, tuhaf sorular sorduktan sonra... Ahmet'e söyleyeceklerini en az yüz defa zihninde tekrar eden Benoit, hareket edemiyordu... Ahmet için seçtiği kelimeler kalbinde düğüm olmuş... Gözleri Ahmet'i götüren faytonda, kalakalmıştı. *** -İşte böyle Mehmet. Şimdi bu anlattıklarımı, hiçbir kelimesini kaçırmadan matmazele anlat... Öğrenci Mehmet, Kara Ahmet'in anlattıklarıyla vurulmuştu. Duydukları ve kendisinden Benoit'e anlatılması istenenler inanılması zor şeylerdi. Yer, Paris'te bir otelin lobisi. Zaman, 1899 Kasım'ının ilk günlerinde biri, hemen öğlen öncesi. Kara Ahmet, Filiz Nurullah, Mehmet ve Benoit'ten meydana gelen bu çok garip bir topluluğa, gelip geçenler merakla bakıyorlardı. Ahmet'in zihni ve gönlü, Hikmet dedenin vasiyetnamesinde yazdığı ve satır satır ezberlediği "Evladım, böyle bir kız bulup onunla evlenmen, senin, kızılelma yolunda, muhabbet silahıyla vurulman, Leyla'da Mevla'yı bulman, kızılelmaya, gerçek sevgiye, aşka, hakiki imana, ebedi seadete kavuşmandır. En önemlisi de böyle bir evlilik, senin neslinden gelenlerin, çok zor günler geçirecek Türk oğlunu, yeni kızılelmalara, hedeflere götürmesini ve Türk milletinin eski şanlı günlerini yakalamasını sağlayacaktır." sözleriyle doluydu. Mehmet, Kara Ahmet'in anlattıklarıyla kendinden geçmiş gibiydi. Benoit ise, Kara Ahmet'in anlatacaklarının, ona söyleyeceklerinin heyecanındaydı. Gözlerini, bakışlarını kendinden kaçıran, yere bakan Ahmet'ten bir an olsun ayırmıyordu. İçlerinde en sakini Filiz Nurullah idi. Onun tek bir düşüncesi vardı, öğlen yemeğinde ne yiyeceği... Sabahleyin tıka basa yemişti, buna rağmen üç saat geçmeden yine açıkmıştı. Ve... öğrenci Mehmet, Fransızca'ya çevirerek anlattı, Benoit'e, Kara Ahmet'in söylediklerini... Hikmet dedenin, kızıl elmayı verişini, kızıl elmanın hakikatini, yıllardır çürümeden nasıl durduğunu, kızıl elmayı saran şehit akıncı beyin kanlı gömleğini, kızıl elmanın, Ahmet'in evleneceği kıza, kırk adım veya daha fazla yaklaşınca nasıl ışıyacağını, Ahmet'in bu kızı bulabilmek için senelerce güreşten güreşe nasıl koşturduğunu ve bu elmanın birinci defa Selanik'te ikinci defa da, Paris tren garında, ışıdığını, bütün işaretlerin, Benoit'i gösterdiğini, anlattı... Böyle bir kız ile evlenmenin Ahmet için kızılelmaya kavuşmak demek olduğunu açıkladı... Benoit, anlatılanlar karşısında donup kalmış... Duydukları, ona bir efsane gibi gelmişti. Efsaneden de öte, masal gibiydi. > DEVAMI VAR

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.