Kara Ahmet, bu çok kısa süren tanışma faslında, Mümin Hoca gerçeğini anlamıştı. Mümin Pehlivan, Ahmet'i iki omzundan tuttu, gülen yüz, gülen göz ve gören gönülle Ahmet'e baktı. Ahmet, Mümin Hoca'nın gözlerindeki dört nala giden atların yüreğine yüreğine koştuklarını gördü... gönlünün şaha kalkmak, "Haydi kızılelmaya" diye naralanmak, kızılelmayı birlikte yiyeceği güzeli bulmak için hemen yollara koyulmak arzusuyla yandığını hissetti. Mümin Hoca, Ahmet'in sırtını sıvazladı: -Ahmet'im, sevdim seni bre. Duruşun, bakışın, gönlümü doldurdu. Eee, İbrahim Pelvan'a çırak olmak kolay mı? Yiğitliğine, insanlığına, delil olarak, İbrahim Pelvan'a çırak kabul edilmen yeter. Bu kabulden daha güzel, daha adil, ölçü olabilir mi... pelvanlığına, alp erenler, kızılelma yolunda yürüme azmine... Ahmet, Mümin Hoca'nın sözleriyle ta gönlünden vuruldu. Mümin Hoca'nın, güreşini ilk önce gönülde kazandığını gördü. Mümin Hoca'yı, öz babası, Gazi Osman Paşası gibi sevdi, yüreği ona soğumamacasına ısındı. Mümin Hoca'ya, yalnızca, "Ustam sözleriniz, gönül güzelliğinizin ifadesi, biz nerede, söyledikleriniz nerede..." diyebildi. Mümin Hoca, Hergeleci'ye döndü: -Bre İbram Pelvan. Turnayı gözünden vurmuş, çırağın hasını bulmuşsun. Hergeleci İbrahim'in, Mümin Hoca'nın çırağı için söyledikleriyle iyice ısınan gönlü, ilkbaharda güllerin açmasında ışıdı: -Te be hocam. Biz onu bulmadık o bizi buldu. Daha doğrusu gönderildi. Hikmet dedenin, Deli Hafız Pelvanın emanetidir. Mümin Hoca takıldı: -Emanet ehline gönderilir bre İbram. Hergeleci İbrahim ve Mümin Hoca, yanlarında Kara Ahmet, birbirlerine takıla, takıla çiftlik sahibi eski bir pehlivan Sadık Ağanın yanına doğru yürüdüler. HHH Kavala'nın denizi tepeden gören, panayır yerinde güreş için her şey hazırdı. Güreş, düğün güreşiydi.. Ama gelen misafir ve güreşçiler çok kalabalıktı. Bu sebeple panayır yerinde yapılmasına karar verilmişti. Perşembe günün daha sabahında panayır yeri, ana-baba günüydü. Hergeleci İbrahim, Adalı Halil, Kara Ahmet ve Tulçalı Hasan'ın geldiği hemen duyulmuş, ortalığı heyecan kaplamıştı. Mümin Hoca'nın sakatlandığı artık güreşemeyeceği haberi gülle gibi düşmüştü Kavala'nın ortasına. Kavalılar, duyduklarına inanmak istemiyorlardı. Mümin Hoca, onların Osmanlı mülkünde yüz akı, iftiharıydı. Bir de Mısır'a Hidiv olan Mehmet Ali Paşaları vardı. Ama onunla iftihar etmek akıllarının ucuna dahi gelmiyordu. O, Osmanlı'ya isyan etmiş, isyanını itaate çevirme uyanıklığını göstererek Hidiv olmuştu Mısır'a. Ama Mümin Hoca öyle miydi? O çolak koluna, cılız vücuduna, babasının karşı koymasına rağmen, Osmanlı mülkünün başpehlivanı, gönüllerin pehlivanı olmuştu. Koca Yusuf'un, Avrupa'ya gittiği söylentisi ortalıkta dolaşıyordu. Yusuf ile birlikte çırağı Küçük Yusuf, Filiz Nurullah ve Kara Osman'ın da gittiği söyleniyordu. Bütün bunlara rağmen, Kavalılar hallerinden memnundu. Ustalar ustası Hergeleci İbrahim, Aliço'nun çırağı Adalı Halil, Hergeleci İbrahim'in çırağı Kara Ahmet ve Tulçalı Hasan güreşecektiler. > DEVAMI VAR