Rum Pierri gülümsedi: -Bu heykel, 1737'den beri burada. Abdülhamit Han dahil nice padişahlar bu heykeli kaldırtmak istediler, ama başaramadılar. Osmanlı, ne zaman Viyana'yı fetheder veya dünyanın en güçlü devleti olur, bu heykel ancak o zaman kalkar. Çünkü bu heykel, Osmanlı karşısındaki bütün batıyı, haçın hilal, batı'nın doğu karşısında galibiyetini temsil ediyor. Bu sebepten, Avusturya İmparatoru bile istese bu heykel buradan kalkmaz. Rum Pierri'nin anlattıkları, Ahmet'i gönlünden yaraladı. Ne yazık ki söyledikleri gerçekti. Ahmet, "İşim, Avrupalıya en güzel cevabı, güreşimle, davranışımla, ahlakımla vermek, çok çalışıp, millet ve devlet olarak maddi-manevi alanda dünyanın en güçlüsü olmağa yardım etmek olmalı." diye düşündü. İlk cevabı da 23 Haziran Cumartesi başlayacak olan Viyana güreşlerinde vermeğe niyetlendi. Heykeli bıraktı, Rum Pierri'ye döndü: -Haklısın çorbacı. Padişahımız Abdülhamid Han'ın yapamadığını yapmak bizim ne haddimize. Hele süle bakalım, şu heykelin hikayesini. Rum Pierri rahatladı, neşeyle anlattı: -Üç sene önce Viyana'ya geldiğimde bu heykeli görünce ben de çok şaşırmıştım, Osmanlı böyle bir şeye nasıl müsaade eder diye. Sonra, dünya dengelerinin çok değiştiğini öğrendim. Bu heykelle ilgili Viyanalı bir rehber bilgi vermişti. Capistrankanzel adını alan bu anıt-heykel 1737'de yapılmış. Bu meydana ve bu heykele de Johannes von Capistrano'nun ismi verilmiş. Johannes von Capistrano, 1451 yılında, heykelin bulunduğu bu meydanda halkı, Türklere karşı, kışkırtmış. Hıristiyan Fransiskan mezhebine mensup papazlar tarafından anıtın masraflar üstlenilmişler. Dinledikleri kızgınlığını daha fazla arttırdı: -Hadi gidelim. Burada daha fazla kalırsam, sabredemeyip bu heykeli yıkarım. Pierri'nin canına minnetti. Hemen faytona bindiler, otele doğru uzaklaştılar. Ahmet, otele yerleştikten bir müddet sonra, Osmanlı'nın Viyana Sefareti katiplerinden Mustafa efendi isminde biri geldi. Viyana'da olduğu müddetçe, yardımcı olacağını söyledi. Ahmet, her haliyle İstanbul efendisi olduğunu haykıran Mustafa Efendi'yi sevdi. Yatıncaya kadar kendisiyle sohbet etti. 23 Haziran 1900 Cumartesi akşamı, güreşin yapılacağı Buşi Sirki'ne gelen Ahmet, şaşırdı. Salon hınca hınç dolmuştu. Seyirciler arasında çok sayıda kadın da vardı. Ahmet, ilk önce, potur, cepken, kuşak ve fesli milli kıyafetiyle seyircileri selamladı. Ahmet'in 1899 Cihan Şampiyonu olduğu ilan edilince, salon alkıştan yıkıldı. İki güreşten sonra heyecanla beklenen an geldi, Ahmet, mayosunu giymiş halde yerden bir metre yüksekliğindeki ringin yanına geldi. Ortalık, "Karamel" sesleriyle yıkılıyordu. Ahmet, sağ elini kalbinin üzerine götürüp hafifçe eğilerek gayet kibar bir şekilde seyircileri selamladı. Güreşler, grekoromen tarzda yapılacaktı. İlk rakibi, Avusturyalı Eberle idi. Mindere çıkınca, seyirciler çılgınca alkışladılar. Ahmet'ten boy ve kiloca çok fazla olan Eberle, gülerek seyircileri selamladı. İşaretle, "Merak etmeyin bunun işini çabuk bitiririm." diyordu. Eberle'nin bu hareketi, seyircileri güldürdü. Ahmet'in aradığı fırsat ayağına gelmişti. Viyana'nın göbeğine o heykeli dikmenin hesabını Eberle'den soracaktı. > DEVAMI VAR