Bütün Plevneliler ve askerler, biliyordu... Plevne'nin Osmanlı'nın son kal'ası, şerefi olduğunu, hele, böyle bir zamanda en ufak bir gevşekliğin ele, bele ve dile ihanetin olacağını... Hünkarın rızasının, Osman Paşa'nın rızasında olduğunu, doğruluktan, halife olan padişaha ve onun komutanı Osman Paşa'ya sadakatten ayrılmamak gerektiğini... Ve yemin ediyorlardı... Açlık, soğuk ve hastalığa, üzerlerine yağan güllelere aldırmadan, Osman Paşa ile birlikte kanlarının son damlasına kadar direnmeye... Buna er meydanı türküsüyle birlikte, "Tuna nehri akmam diyor/Etrafımı yıkmak diyor/Şanı büyük Osman Papa/Plevne'den çıkmak diyor" feryadı, Plevne semalarında yükseliyordu, oradan da Arşa... Kasım ortalarında Ruslar, 5 Türk esiri ile Osman Paşa'ya The Times ve Daily News gibi Rus?lar'ı pek tutmayan İngiliz gazetelerinin son nüshalarını yolladı?lar. Burada Kars'ın düştüğü ve harbin Türklerin aleyhine geliş?tiği gibi haberler vardı. Gene bu gazetelerde Rusçuk, Silistre, Varna, Şumnu ve Sofya'daki Türk ordularının ilerliyemez, âtıl duruma getirildiği ve Plevne'deki gibi muhasara altına alınma?larının yakın olduğu bildiriliyordu. Osman Paşa, Grandük'e bir mektup göndererek, gazetelere teşekkür etti, 'Uzun kış günlerin?de lütfen inayet buyurduğunuz bu gazeteleri okuyarak vakit ge?çireceğim' diyordu. Skobelev de, Türkçe olarak Kars'ın düştüğü?nü büyük ışıklı levhalarla Türk siperlerine karşı koydurttu. Türkler, ateş ederek levhaları düşürdüler. Sofya ve Vidin, hâlâ Türklerin elindeydi ve mukavemet ediyordu. Ruslar, Türklerin yiyecek ve malzeme sıkıntısını biliyorlardı. Osman Paşa'nın birkaç haftası kalmıştı. Ya teslim olacak ya da yarma hareketine girişip Rus hatlarından fırlayıp geçmek istiyecekti. Rus genelkur?mayı, Osman Paşa'nın teslim olacağına ihtimal vermiyordu. O halde ikinci ihtimâlin gerçekleşmesini çok uyanık şekilde bekleme?leri icab ediyordu. Plevne hâlâ harb muhabirleriyle dolu idi. Bir kısmı gitmiş, fakat MacGahan, Miller, Frederic Villiers, Coningsty ve Irving Montagu kalmışlardı. Bu sonuncusu, Illustrated London Neıvs'un harb ressamı idi. Kurtlar, artık, siperlere, çadırlara kadar ini?yorlar, askerlere saldırıyorlardı. Savaş, onları da aç bırakmıştı. Aralık 1877'nin birinci günü Osman Paşa, bütün paşaları ve albayları toplantıya çağırdı. Kumandanlarına, içinde bulunulan şartları anlattı ve sözlerini yüreği yakanlarla bağladı: -Durum bu. Elimizden geleni yaptığımıza inanıyorum. Kusurumuz mutlaka oldu. Bunun için hep birlikte tövbe edelim. Müşir Paşalardan beklediğimiz yardım gelmedi. İnanıyoruz ki mutlaka haklı sebepleri vardı. Her şey yüce Rabbimizin takdiriyle. Bize düşen, Yüce Mevlamızın emir ettiği gibi, sebeplere sarılmak... istişare etmek... Hayırlı olacağına inandığımızı gerçekleştirmek için bütün gücümüzle çalışmak... Bunları da elden geldiğince yapmağa çalıştık. Ve... Gazi Osman Paşa, hayatının en zor sualini, canından çok sevdiği, kendisiyle birlikte gözlerini kırpmadan ölüme atılan kumandanlarına yöneltti: -Yiyeceğimiz çok azaldı, bitinceye kadar Plevne'den çıkma?yıp, bitince teslim mi olalım? Yoksa Rus ablukasını, çemberini yarıp geç?meyi mi tecrübe edelim? ¥ Devamı var