Dün Kırkpınar başladı, 646. defa... Benzer sözler, aynı törenler, aynı vaatlerle... Geçen sene, daha önceki sene ve ondan önceki senekiler gibi... Biz gazeteciler de benzer işler yaptık, bol bol fotoğraf çektik, "Kırkpınar bu sene sönük başladı" gibi beylik sözlerle. Bilene mektep olan Edirne'ye, Er Meydanı Kırkpınar'a, kızılelmaya işaret eden kubbesi, kubbesindeki kırk penceresi, 99 çeşit lale süslemesiyle Selimiye Camisi'ne baktım, sonra da Kırkpınar için söylenenlere, yapılanlara ve gelenlere... Ve yüreğim sancıdı, Saraybosna'yı, Mostar'ı, Ayvaz Dede'yi hatırladım. Geçtiğimiz günlerde, Bosna'ya gitmek, Saraybosna'yı, Mostar'ı, Travnik'i, Sarı Saltuk Hazretleri'nin kabrini ziyaret etmek, Ayvaz Dede şenliklerine katılmak kısmet oldu. Ayvaz Dede kim mi? Ayvaz Dede, 15. yüzyılda, Bosna'ya gelen Horasan erenlerinden. Manisa-Akhisar'dan geldiği söylenmekte. Boşnaklar, Ayvaz Dede ile bambaşka bir dünyayı tanırlar, onunla İslamiyeti, Osmanlı'yı severler. Ayvaz Dede'nin yolu bugün şenliklerin yapıldığı Prusac'a düşünce, buradaki insanların susuzluktan sıkıntı çektiğini, suyun çok büyük bir kaya tarafından engellendiği görür. Duaya durur, kırkıncı gününde kaya ortadan yarılır ve Bosnalılar suya kavuşur. Bosnalılar bugün buradan geçerek şenlik yerine gitmektedirler. Boşnaklar, Ayvaz Dede'yi çok severler. Çünkü onunla hakikate ve suya kavuşmuşlardır. Ölümünden sonra, her yıl, sefere gider gibi atlarına binip, sancaklarını eline alıp, kayanın yarıldığı yere onu anmak üzere giderler. Bu sene de, hem de 497. defa buraya giden yedi kilometrelik yolu kadın-erkek, çoluk-çocuk kat etmek için yürüyerek çıktılar. Bu şekilde, Ayvaz Dede'nin şahsında, Osmanlı'ya sadakat gösterdiklerine, Osmanlı'nın sefer emrine uyduklarına inanıyorlarmış. Bize söylenen bu. Ama, hallerinden, kadın-erkek, ihtiyar-genç, yedi kilometrelik dağ yolunu büyük bir heyecan ile tırmanmalarından, dekolte kıyafetli genç kızların, yokuşu çıkarken ilahi söylemelerinden anlatılanların doğru olduğunu hissettim. Bosna'ya su ve hakikat getiren Ayvaz Dede'nin kabrini 497. defa ziyaret eden, sancak ve atlarla onun şahsında Osmanlı'ya koşan Boşnaklar, "Sırp zulmüne Osmanlı'yla kavuştuğumuz imanla dayandık, devam eden ekonomik ve kültürel savaşta da bu imanla ayakta kalacağız" diye haykırdılar. Boşnaklar, yediden yetmişe Ayvaz Dede'ye koşar, onun öğrettikleriyle ayakta kaldık derken, bizim Kırkpınar'a bakışımız, magazinden öte geçmedi. Boşnaklar, vatanı, sahip oldukları güzellikleri elde tutmanın bir bedeli olduğunu nice bin şehit pahasına öğrenirken, biz Kırkpınar'ın bir vatan ediniş destanı, yağlı güreşin, peşrevin, ecdatımızın dünya görüşünü temsil ettiğini, alperenler yadigârı, Türkoğlunun kızılelması olduğunu ne zaman öğreneceğiz? Bunları öğrenmemiz için bizim de çok acı imtihanlardan mı geçmemiz gerek?