Mümin Pehlivanın kararına itiraz etmesi, Aliço'yu müthiş kızdırmıştı, kel başı kıpkırmızı kesilmiş, ağzının iki yanından sarkan bıyıkları dikilmişti. İki pehlivanı kollarından sertçe tutarak ayırdı, Mümin Pehlivana bağırdı: -Bre Mollacık. İşimi bana sen mi öğreteceksin. Daha dünkü pelvansınız bre. Ne çabuk pelvan oldunuz da bana itiraz ediyorsun. Güreş bitti. Şu haddini bilmeze bak. Koca Yusuf gibi birini yendim diye sevinip bayram yapıp elimi öpmesi gerekirken kararıma itiraz ediyor. Hadi Molla, elimden kaza çıkmadan meydanı terk et. Aliço kızgın bir şekilde Yusuf ve Mümin Pehlivanın yanından ayrıldı, cazgır, Mümin Pehlivanın künde ile galip geldiğini ilan etti. Mümin Pehlivan çok bozulmuş Yusuf ise tam manasıyle donmuştu. Mümin Pehlivan, Aliço'ya hiçbir şey demeden Yusuf'u göğsünden tutarak hafifçe kaldırdı, helalleşti ve Yusuf'un kulağına fısıldadı: -Yusuf agam. Bu şekilde, bir galibiyeti kabul etmiyorum. Giyindikten sonra buluşalım. Kaldığın yeri söylersin. Haber gönderirim, inşallah en yakın zamanda karşılaşır, güreşimizi ayırırız. Mümin'nin mertliği, Yusuf'u çok duygulandırdı: -Mümin Pelvan, dünya ahıret kardeşimsin. Tekrar karşılaşmasak bile hiç mühim değil, senin gibi bir pehlivana yenilmek benim için şereftir, benim için galibiyetlerin en güzelidir. Yusuf'un sözleri Mümin Pelvanı gönlünden vurdu. Bir şey diyemedi, gözünden gönlüne akan yaşları göstermemek için döndü, yürüdü. Yusuf, Mümin Pehlivanın arkasından baka kaldı. Mümin Pehlivan, zorlanarak yürüyordu. Yusuf, nasıl davransın bilemedi. Resmen mağlup ilan edilmişti. Şimdi, mağlup bir pehlivandı. Aliço niçin böyle davranmıştı, acaba nefsinin kırılması, hiçbir pehlivanın yenilmez olmadığını göstermek için mi? Bu güle üçüncü yenilişi miydi? Abdülfettah'ı Akri Dergahı'nın hocası Said Efendi, "Sakın başhakeme itiraz etmeyesin" demişti. Bu sırada, Said Beşir ve babası İbrahim Pehlivan yanına geldi, ikisi de "Üzülme Yusuf Pelvan, bunda da bir hayır vardır" dediler, koluna girdiler ve birlikte yürüdüler, hakikate, gerçeğe doğru. Tam güreş sahasından ayrılırken arkalarından bir ses geldi: -Yusuf Pehlivan! Yusuf Pehlivan. Sese döndüler, seslenen, altmışbeş yaşlarında sakalının akı siyahından fazla, bakışı, duruşu insanda saygı uyandıran bir İstanbul beyefendisiydi. Geldi, elini Yusuf'un omuzuna koydu, sevgiyle okşadı, bakışları insanı bir baba şefkatiyle sarıp sarmalıyor, üzüntüsünü alıyordu, gözlerinde Yusuf'un bilemediği anlatılmaz bir esrar vardı: -Yusuf, pehlivan oğlum. Tebrik ederim, çok güzel güreş çıkardın. Aliço'ya itiraz etmemekle gerçek bir pehlivan olduğunu gösterdin. Sakın üzülme, bazı mağlubiyetler nice bin galibiyete bedeldir. Esrarengiz adam bunları söyledikten sonra onu takip eden üç kişiyle kalabalığa karışıp kayboldu. Yusuf, Said Beşir ve İbrahim Pehlivan, omuzları çökmüş bir vaziyette kalabalığa karışan bu esrarengiz kişinin arkasından bakakaldılar. Siması Yusuf'a çok tanıdık gelmişti, ama kendisini o kadar zorlamasına rağmen bir türlü ne zaman nerede tanıdığını çıkaramadı. *** İstanbul'da günlerce Yusuf ile Mümin Hoca arasındaki güreş konuşuldu. Yusuf, pek ortalıklarda gözükmedi. İstanbul'a inmedi. İbrahim Pehlivan ve oğlu Said Beşir, Yusuf'u salmamışlar, onlarda misafir kalıyordu. Gündüzleri Eyüp çayırlığından idman yapıyor, akşam olunca, işten dönen Said Beşir ile eve geliyorlardı. Yusuf, çok karışık duygular içindeydi. Aliço'nun kendisini yenik ilan etmesi nefsine çok ağır gelmiş, kabullenmekte zorlanmıştı. DEVAMI VAR