Osmanlı Sultanlarından Birinci Abdülhamid Han'a, Karadeniz'in kuzeyindeki Özü Kalesi'nin düştüğü ve onbinlerce kadın çocuk Türk'ün öldürüldüğü haberi gelir. Abdülhamid Han, o kadar üzülür, canından, malından, ırzının korunmasından mesul bulunduğu vatandaşı insanların uğradığı zulüm karşısında o kadar utanır ki kahrından anında felç olur. Tarihçi Yılmaz Öztuna, müthiş bir tespit yaparak, "İnsanlar isteyerek intihar edebilir, kahramanca binlerce kişiye karşı koyabilir, bilerek ölüme gidebilir, ancak kimse isteyerek, iradi olarak felç olamaz. Kahrından felç olabilmek için, binlerce yılda gelişen milli şuur, milli vicdan gerekir. Kahrından felç olmak, yalnızca Türk milletine mahsustur. Çünkü, daha 600'lü yıllarda, yazılan Göktürk Kitabeleri'nde Bilge Kağan, ey Türk milleti demektedir. Hem de sözde millet fikrinin oluştuğu söylenen 1789 Fransız İhtilâli'nden tam 1300 sene önce" demektedir. Bir gün Peygamber Efendimiz "aleyhisselam" arkadaşlarıyla otururken yeni Müslüman olmuş biri gelir ve, "Ben cahillik zamanımda günah işlerken yüce Rabbimiz beni görüyor muydu?" diye sorar. Efendimiz, "Görüyordu", deyince, o kimse, bir ah çeker ve utancından vefat eder. Kırkpınar'ı seviyoruz, Kırkpınar'a gönül verdim diyenler, yaptığı çirkin hareketlerle başkasını felç etmez, ben çalışmadım, gayret etmedim, bana düşeni yapmadım, diyerek felç olur, utancından vefat etmezse bile ağlar. Karşısındakileri verdiği acılarla değil, ulaştığı başarılarla, gayretiyle sevinçten ağlatır. Medya, hükümet, devlet, Kırpınar'a, tarihi güzelliklerimize önem vermiyor, diye ağlamak, bahaneler arkasına saklanmaz, üzerine düşeni yapar, hesabı kendisiyle olur. Ben, Kırkpınar'ı, Türk kültürünü seven güreşçi, seyirci, idareci olarak ne yaptım diye düşünmeli, kahrımızdan felç olamazsak, hiç olmazsa utancımızdan ağlamalıyız. Güreşçiysek, "Ahmet Taşçı artık meydanı bize bırakmalı", dememeli, biz güreşimiz, gayretimizle onu ermeydanından kaçırmalıyız. Ahmet Taşçı'ysak, başarı, makam büyüdükçe, mesuliyetin de büyüdüğünü bilmeli, insanları felç etmekten, kahrımızdan felç olma yüceliğine erişmeye çalışmalıyız. Bilmeliyiz ki, Kırpınar'ın doğmasına vesile olan alperenler, verdikleri sıkıntılarla insanları felç eden değil kahrından felç olan, utancından ölen, her biri bir devlet kurma, inanılması imkansız başarılara imza atma maddi ve manevi gücüne sahip insanlardı. Eğer, bugün Kırkpınar'ı, devletimizi, milletimizi seviyoruz diyen bizler, hakikaten o alperenlerin mirasçısı olsaydık, devletimiz ve milletimiz de çoktan Avrupalı, Kırkpınar'a da bütün dünya sevdalı olurdu.