Ferman kimin için

A -
A +

Gülçehre, utandı, gözyaşlarını silmek için davrandı, ama Yusuf izin vermedi: -Dur bre Gülçehrem. Ağlamana sebep oldum, hiç olmazsa gözyaşını sileyim. Yusuf'un kocaman pehlivan ellerinde gül oyalı mendil çok garip duruyordu. O koca eller, inanılmaz bir şekilde, bir kelebeği tutarcasına, Gülçehre'nin gözyaşını sildi, Yusuf, gönül kuşunu yanına oturttu: -Gülçehrem, çocuklarımın anası, gönül sultanım. Bilirim, evden uzak olmam seni haklı olarak üzmekte. Ama bir pehlivanla evlenmekle ve özellikle de beni tekrar güleşe başlatmak bunu sen istedin. Şöyle birkaç sene daha sabret. İnşallah güleşi bırakacak bir daha yanınızdan hiç ayrılmayacağım. Şuna bak, ne olduğunu anlayabilecek misin? Gülçehre, Yusuf'un verdiği, çok süslü kağıdı aldı, açtı. Gülçehre'nin okuma yazması kuvvetliydi, tarihe meraklıydı: -Bir fermana benziyor, kim için yazılmış? Yusuf, tebessüm etti: -Benim için. Gülçehre şaşırdı: -Senin için mi, kimden? -Ferman olur da kimden olur, tabii ki padişahımız Abdülhamid Han'dan. Der ki, "Ey Yusuf, sakın ola Gülçehre kızımı üzmeyesin, yoksa kellen gider bilmiş olasın...." Yusuf'un şakasına Gülçehre tebessüm etti, gözyaşlarıyla ıslanmış gül yüzde nice güller açtı. Yusuf, anlattı, Gülçehre'ye, Filiz'le birlikte Doublier'in gelişiyle başlayan hadiseleri, padişahla nasıl görüştüğünü, onun Avrupa'ya gitmesini istediğini, gittiği yerde Padişahın sözünün geçtiği yerli yabancı bütün yetkililere kendisine her türlü konuda yardımcı olması için ferman verildiğini ve kendilerine bir seneyi aşan bir ayrılık gözüktüğünü... Bir yıllık ayrılık sözüyle birlikte Gülçehre'in son gördüğü, Yusuf'un çakır gözleri oldu, ondan sonrası karanlıktı. *** Gözleri sonsuz mavilikteydi. Bir zamanlar Barbaros Hayreddin Paşaların, Turgut Reislerin, Cezayirli Hasan Paşaların, Piri Reislerin Osmanlı rüzgarıyla pupa yelken giden gemileriyle, Avrupalı'ya yasak haline getirdikleri Akdeniz üzerindeydi. Ama ne zaman Hızır reislerin yaşadığı zaman, ne gemiler Osmanlı gemisi, ne de insanlar Kanuni döneminin Osmanlı insanıydı. Zaman, sırtlanların Osmanlı'nın düşmesini bekledikleri zaman, gemi de kömürle çalışan bir gemiydi. Rotası, Fransa'nın Marsilya limanıydı. Geminin güvertesinde, korkuluklara dayanmış uçsuz bucaksız denizi seyreden de padişahın emriyle Fransa'ya, Osmanlı'yı, padişahı temsilen giden Koca Yusuf'tu. Koca Yusuf, İsmail Pehlivandan kendisine yadigar kalan sandığı İbrahim Pehlivan'ın oğlu Said Beşir'e bırakmıştı. İsmail Pehlivan, mektubunda, "Osmanlı mülkünü, sandığı güvendiğin birine emanet etmeden Osmanlı mülkünü terketme" diye vasiyette bulunduğu için, kime bırakacağı konusunda karara varamayınca istihareye yatmış, rüyasında, doğudan gelen bir yıldızın, Said Beşir'lerin evine girdiğini daha sonra bu evden güneş gibi parlayarak çıktığını ve heryeri aydınlattığını görmüştü. Bunun üzerine, İsmail Pehlivanın bıraktığı sandığı, gördüğü rüyayı anlatarak İsmail pehlivanın mektubuyla birlikte Said Beşire teslim etmiş, bundan babasına dahi bahsetmemesini söylemişti. Abdülhamid Han, Yusuf'a, gemi yolculuğunda namaz vakitlerini anlamak için, sarayın muvakkithanesine uğramasını, Paris'teki namaz vakitleri içinse Osmanlı Sefirini görmesine irade buyurmuştu. Yusuf, birlikte seyahat ettikleri Filiz'in neşelendirme gayretlerine rağmen, kolu kanadı kırıktı. Sevdiklerinde ayrılış anı bir türlü aklından çıkmıyordu. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.