Cazgırın haydi pehlivanlar meydana sesiyle Yusuf ve İbrahim birbirlerinden ayrıldılar. Yusuf, İbrahim'i öz kardeşi gibi sevmiş, onda geride bıraktıklarını, hasretliğini çektiklerini, Urus ve Bulgar zulmüyle can veren yüzbinleri, vatanlarını, canım Rumelini terketmek zorunda kalan milyonları bulmuştu. Cazgır, Yusuf ile Yakacıklı Sadık'ı, Hergeleci İbrahim ile de Çakır Ali'yi eşleştirdi, pehlivanları tanıtıp salavat ve dualarla ermeydanına saldı. Koca Yusuf ismini duyan seyirciler, çılgınca alkışlamışlardı. Hergeleci İbrahim'e verdikleri destekle de onu İstanbul pehlivanı olarak kabul ettiklerini göstermişlerdi. Yusuf'un rakibi, Yakacıklı Sadık Pehlivan yeni bir başpehlivandı, Yusuf, şöyle bir yoklamayla derecesini anlamıştı. Gözü Hergeleci'deydi, onun güreşini çok merak ediyor, cazgırların yüz yıllardır, "Rakibin karınca da olsa küçük görme" sözünü unutmuş, Sadık'a ehemmiyet vermiyordu. Ve bu gafleti ona pahalıya patladı. Sadık Pehlivan, Yusuf'un dikkatinin diğer güreşte olduğunu farketmiş, farketmesiyle birlikte de yıldırım gibi paçalara dalmıştı. İki paçayı da eline geçirmişti. Yusuf, gafil avlandığı için boyunduruğu yetiştiremedi, can havliyle ancak kendini yüzüstü yere atabildi, az kalsın açık düşüyordu. Sadık Pehlivan da yetişip kendini bastırdı. Yusuf, iyice yere yapıştı, oyun vermedi. Geçirdiği büyük tehlikeye rağmen gözü, yine diğer güreşteydi. Bu sırada, Hergeleci, Çakır'a bilerek çapraz vermiş, iyice hızlandıkları bir sırada, kılçık oyunuyla, rakibi kendini hızla sürdüğü anda, onun kolunu koltuk altına sıkıştırarak yere çömelmiş ve onun üzerinden uçmasını sağlayarak yenmişti. Yusuf, bu İbram hakikaten de cin gibi çarpıyor diye düşündü. Hergeleci İbrahim'in rakibini yendiğini gören Yusuf, hemen kalkmak için teşebbüse geçti, ayağı üzerinde dönerek zorlanmadan kalktı. On dakika kadar rakibini el ense ve tırpanla yoğurduktan sonra ters bir elense ve arkasından bir tıplanla yere indirdi ve kündeyle aşırarak yendi. Cazgır, Yusuf'un da yorulmadığını görerek hemen Yusuf ile Hergeleci İbrahim arasındaki güreşi başlatmak isdedi, ancak, Hergeleci karşı çıktı: -Dur bre ustam. Yusuf gibi bir başpelvanı yakalamışık. Hele onunla bir parsaya çıkalım. Bir hamam parası kazanalım. Güreşçiler, güreşten sonra hamama giderler, vücutları yağlı olduğu için hamamda temizlenmeleri epey zaman alır, tellakların uğraşmaları gerekir, bu sebepten de hamama giden pehlivan bahşişi bol tutmak zorundadır, bütün bunlar bir pehlivan için hamam parasını önemli hale getirir. Birlikte parsa, güreşseverlerin vereceği hediye paraları toplamaya çıktılar, Hergeleci, "Bu cazgır, galiba bana yardım etmek için seni dinlerdirmeden hemen güleşi başlatmak istedi." dedi. Onun bu sözlerine Yusuf güldü. Parsa çok bereketli geçti, güreşseverler çok cömert davrandılar. Her ikisinin de mendilleri doldu. Parsadan sonra iki pehlivan yanyana, kıbleye karşı cazgırın yanında durdular. İki yiğidi yanyana gören seyirciler, sabah rüzgarıyla dalgalanan buğday tarlası gibi hışırdadı, ortalığı heyecan dalgası kaplamış, yaşanacaklar önceden hissedilmiş gibiydi. Cazgır da Yusuf ve Hergeleci gibi iki pehlivana cazgırlık yapmanın tadını çıkarmak istiyordu. Böyle bir güreş, bir cazgıra hayatından bir defa ya kısmet olur ya da olmazdı. Devamı var