Yusuf, suallerine devam etti: -Peki, ona niçin Şükür Tepesi dendiğini de bilir misin? -Evet Yusuf ağam. Ahmet'in cevabı sorulan miktar olmuştu. Aldığı eğitim gereği yalnızca sorulana cevap vermiş, biliyorum, havasında daha fazla açıklamada bulunmamıştı. Koca Yusuf, Ahmet'in sorulan miktar cevap vermesini beğendi. Ama, kara bulutların dağılması için onu konuşturmalıydı. Ve sordu: -Ahmet'im, anlatsan da... bir de senden dinlesek... niçin Şükür Tepesi dendiğini. Ahmet, konuşacak halde değildi, ama emir Yusuf ağasındandı, nasıl hayır derdi, boyun büktü, duyulur duyulmaz bir sesle anlattı: -Efendim....Şehzade Süleyman, kırk alpereniyle Şükür Tepesi'nin bulunduğu yerde karaya çıkınca, Avrupa'ya çıkma güzelliğine kavuştuğu için şükür secdesine kapanmış, bu sebeple buraya Şükür Tepesi denmiş. Buraya gelirken ustamla birlikte orasını da gördük. Koca Yusuf, Ahmet'in söylediklerine sevindi. Ahmet, beklediği kıvama gelmişti. Sıra, son darbeye gelmişti. Sordu: -Ahmet'im, şükür nedir? Ahmet, Yusuf'un sualiyle şaşırdı, ama yine de cevap verdi: -Yapılan iyiliğe karşı teşekkür etmek, minnettarlığını bildirmek. -Peki bütün bu nimetleri, güzellikleri, gücü, kuvveti, iyi ahlakı bize veren kim? -Allahü teala. -Tamam...Evladım, asıl şükür... güç, akıl, zeka, güzel ahlak, mal, evlat gibi nimetlerin hepsini Allahü tealadan bilmek ve bunları emredilen şekilde kullanabilmektir. Bu gerçeğin sırrına erenler ve bunu gerçekleştirenlere evliya denir. Demek ki, gücümüz, kuvvetimiz, bilgimiz ve imanımızla gururlanmayacağız, tam tersi... Allahü tealanın üzerimizde bu kadar nimeti var, bunlara nasıl şükrederiz endişesinde olacağız, boynumuzu bükeceğiz, tıpkı buğday taneleriyle ağırlaşan başağın boynunu bükmesi gibi. Şimdi meselenin bizi ilgilendiren pelvanlık yönüne bakalım. Pelvan, gücünü, kuvvetini, aklını ve ustalığını Allahü tealanın nimeti, ihsanı bilecek. Bunlara şükredebilmenin, bunları onun rızası yolunda kullanabilmenin gayretinde olacak. Bunlarla öğünmek yerine, tam tersi nasıl şükrederim korkusunda olacak. Her galip gelişinde mağlup olacak. Her mağlup oluşunda da galip gelmiş gibi sevinecek. Güreşte, galip gelmek için elinden gelen bütün gayreti gösterecek, ama galip gelince mağlup olmuş gibi üzülecek, mağlup olunca da galip gelmiş gibi sevinecek. Yusuf'un son sözleri, Ahmet'in aklını yıldırım düşmüş gibi yakmıştı: -Yusuf ağam. Güreşte, galip gelmek için elinden gelen bütün gayreti gösterip, galip gelince mağlup olmuş gibi üzülmek, mağlup olunca da galip gelmiş gibi sevinmek nasıl olur? Yusuf, gülümsedi: -Ahmet'im, işimizin sırrı burada. Bunun ne demek olduğunu, gönül erlerine sorup anlayacaksın. Gerçi sen bunu anlamış gözüküyorsun ya...Neyse... Yağlı güreş, Kırkpınar geleneği, kişinin, nefsi, şeytan ve kötü çevresiyle mücadelesini temsil eder. Bu üç düşmana karşı galip gelmenin mükafatı, karşılığı da kızıl elma, evliyalık derecesine kavuşmadır. Bugün çok üzüldün. Ağlamanın karşılığı gülmektir. Bakalım nerede ve ne zaman güleceksin. Hadi davran gidelim. Akşam namazının vakti bizi beklemez. >> DEVAMI VAR