Gelenleri görünce şaşırdı

A -
A +

Yusuf'a saldırdıklarını gören Filiz Nurullah çıldırmıştı. "Yettim, Yusuf ağam" feryadıyla öyle bir fırladı ki, Kırkpınar meydanı inledi, Arda dalgalandı. Filiz olay yerine yetişmesiyle birlikte, o iri vücuduyla, Yusuf'a saldıranların arasına öyle bir daldı ki hepsi çil yavrusu gibi dağıldı. Filiz'in arkasından Küçük Yusuf da fırlamıştı. O da küçük boyuna bakmayıp, Yusuf'a çullanan birini büyük bir güçle çekip almış, öte yana fırlatmıştı. Filiz ve Küçük Yusuf'un arkasından da diğer seyirciler meydana yürüdüler, kimi ayırmak kimi de kagayı daha da kızıştırmak için. Yusuf'un kanlı yüzünü gören Filiz Nurullah, deli gibi olmuştu. Gözyaşları içinde "Yettim Yusuf ağam" diye bağırıyor, vurduğunu atıyordu. Bu arada zaptiyeler yetişti, dört zaptiye Filiz'i zor zaptetti. Güreşleri seyretmek için Kırkpınar'da bulunan Edirne Valisi Kadri Paşa, hemen Yusuf'un yanına koştu, yarasının sarılmasını sağladı. Bir taraftan da, "Abdülhamid Han duyarsa bunu nasıl anlatırım" diye kendi kendini yiyordu. 1885 yılı Kırkpınar güreşleri, Vali Kadri Paşa, tarafından, çıkan kavga sebebiyle başpehlivan birincisi beli olmadan bitirildi. Kırkpınar'a, alperenler yadigarına öyle bir siyah çalınmıştı ki, silmenin, temizlemenin bedeli nice kırmızı güldü. *** "Artık benim için güleş bitti" diyen Yusuf, hüngür hüngür ağlıyordu. Yiğitliğin, mertliğin simgesi, alperenler yadigarı Kırkpınar'da, yaşadıklarını bir türlü kabullenemiyordu. Sahip olunan maddi-manevi güzellikleri yaşatabilmek için ruhen ve bedenen güçlü olmanın ifadesi yağlı güreşi yaparken başına gelenler Yusuf'a çok dokunmuştu. "Bu iş bitmiş artık, ben hangi yüzle, alperenler hatırası diye güreş tutarım" diyor başka bir şey demiyordu. Güreşten sonra, zaptiyelerin korumasında Edirne'ye dönen Yusuf, hemen Gülşeni Dergahı'na koşmuş, halini, beynini burgu gibi delen düşünceleri, gönlünü şifa bulmaz şekilde yaralayan hancer darbelerini, dergahın hocası İbrahim Efendi'ye anlatmak için... Hem ağlamış hem de anlatmış, kesin olarak artık güreşmeyi düşünmediğini, köye döneceğini, canı gibi sevdiği güreşten soğuduğunu söylemişti. İbrahim efendi yalnızca dinlemiş ve söz olarak da yalnızca, "Sabır Yusuf'um sabır, gün doğmadan neler doğar, şer gibi gözükenlerin altından nice hayırlar çıkar" demiş, güreşi bırakıp bırakmaması konusunda hiçbir şey söylememişti. Yusuf, İbrahim efendinin odasında, hemen onun yanına oturmuş, Küçük Yusuf ve Filiz de kapıya yakın bir yere bağdaş kurmuşlardı. İkisinin de gözleri ustaları Yusuf'taydı, öl dese ölmeğe hazırdılar, yüzlerinde kan kalmamıştı, ustalarının güreşi bırakma kararı, ikisini de çok etkilemişti. Daha Kırpınar'a ilk adımlarında böyle bir hadiseyi yaşamaları onları çok derinden etkilemişti. Kapı çalındı, İbrahim efendi ses verdi: -Girin. Giren dergahın öğrencilerinden biriydi: -Hocam, dışarda bir heyet var, sizinle ve Yusuf pelvanla görüşmek isterler. İbrahim hoca bilinmez nedendir bu habere tebessüm etti: -Buyursunlar, şeref verirler, gelişleriyle bizleri sevindirirler. Kapıdan içeri gireni görünce Yusuf, ne yapacağını şaşırdı, ağladığını görmemeleri için, hemen yüzünü silmeğe davrandı. Mendili bulamadı, İbrahim efendi gül işlemeli bir mendil verdi. Devamı var

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.