Küçük pehlivan karara itiraz etti: -Sülman dedem, yenilmedim. Göbeğim yıldız görmedi. İhtiyar amca gülümsedi: -Te be Ahmet, göbeğin daha nasıl yıldız görecek? İstersen şu dut ağacındaki leyleğe soralım. Ahmet, iddiasından vazgeçmiyordu: -Sülman dedem. Gökte yıldız yok. Ben nasıl olsa gökte yıldız yok deyip büle güleştim. İhtiyar amca ve seyirciler, Ahmed'in sözlerine güldü: -Ahmet kızanım. Sen yıldız görmeyi ne sanırsın? Göbeğin gökyüzüne döndüğünde yıldız görmüş demektir. -Hadi bırak bakalım rakibini. Ahmet, "Hayır, güleşimiz bitmedi, göbeğim yıldız görmedi" diyerek rakibini zorlamağa başladı. Sülman dede, kızar gibi yaparak Ahmed'i kulağından yakaladı, rakibinden ayırdı: -A be sen ne inatçı kızansın. Güleş bitti dedik ya. Göbeğinin yıldız gördüğüne inanmazsın. Şimdi sana bir tokat çakarım. Bak o zaman nasıl yıldız görürsün. Süleyman dedenin sözleri seyircileri güldürdü: -Hadi bakalım Ahmet. Bırak inatçılığı. Daha nasıl yenilceksin. -Bir dahaki sefere üle baston yutmuş gibi güleşmezsin. -İnat etme, yoksa, hakikaten yıldız göreceksin. Paşa, Ahmet ile Süleyman Dede arasındaki konuşmaya bayılmıştı. Seyircilerin gülüşmesi, Ahmed'i çileden çıkardı. "Yenilmedim işte, yenilmedim işte" diyerek yere çömeldi, başını göğsüne yasladı, yüzünü yanındakile kapadı. Sanki birşeyleri göstermek istemiyor gibiydi. Güreşin bitmesiyle dış dünyaya dönen, geçen orduyu ve atı üzerindeki Paşa'yı gören Plevneliler, çok mahçup oldular, suçlu suçlu "hoşgeldiniz" deyip acele dağıldılar. Plevneliler, mahçup oldular çünkü, Osmanlı'nın Müşir Paşası'na, ordu komutanına fena yakalanmışlardı. Bir mübarek akşam vakti, işlerinin başında olunması gereken zamanda, iki küçük çocuğun güreşlerini seyretmişler, hem de kendilerinden geçmişçesine... Koca ordu yanlarından geçmiş farkında bile olmamışlardı. İşte bu sebepten çok mahçuptular. Amma ellerinde değildi. Güreş olunca, çocuklar tarafından dahi yapılsa, herşeyi unutuyorlardı. Sonra bu güreş, herhangi bir güreş değildi. Kara Ahmet'in güreşiydi. Henüz sekiz yaşında olmasına rağmen... 12 yaşındaki çocuklara meydanı dar getiren... koca koca insanlara meydan okuyan Ahmet'in güreşiydi. Ah Paşa'ya bunları bir antalabilseler, emindiler ki, o da o zaman onlara hak verecekti. Kalabalık hızla dağılınca yenilen küçük Ahmet, ortada kala kalmıştı. Babası dahil kimseyle gitmemişti. Ahmed'in huyunu, inatçılığını bilenler, gelmesi için ısrar etmemişlerdi. Ahmet bu, bağırır çağırır, ama ağlamazdı, bir müddet sonra hiçbir şey yokmuş gibi türkü söyleyerek şen şakrak çıkar gelirdi. Çocukluk işte. Ahmet de bütün çocuklar gibi çocuktu ama biraz farklı çocuktu. Yaşına göre, müthiş kuvveti vardı. Güreş deyince çıldırırdı. Boyuna posuna, yaşına kilosuna bakmadan koca koca adamlarla güreş tutmağa çalışırdı. Hiçbir şeyden korkmazdı. İşte bu Ahmet, şimdi oturmuş başı kollarının arasında duruyordu. Kendinden dört yaş büyük çocuğa yenik saydılar, göbeğim yıldız görmedi diye herşeye küsmüştü. Ahmet, susuyor, Osman Paşa komutasındaki Garp Ordusu, yanından geçiyordu. Vidin'den Plevne'ye altı gün aralıksız yürümekten tabanları patlamış askerler, kendi derdindeydi, Ahmed'i görmeden geçtiler gittiler. Ama biri gördü: -Evladım, niçin ağlıyorsun. > DEVAMI YARIN