Göçtüler ışığa kavuşmak ümidiyle

A -
A +

İbrahim Pehlivan, katliama uğrayanları gördükçe, daha fazla dayanamayıp, ölmek, şehit olmak için katillerin üzerine yürüyeceğini, bu şekilde de kendisine verilen vazifeyi yerine getiremiyeceğini farkederek, "Yürüyün, yolumuza devam ediyoruz" dedi. Gece karanlığında, yıldızların ışığında yürümeğe, yol almağa çalıştılar, Selvi'ye, Şıpka'ya doğru. Yusuf ve beraberindekiler yürüdüler, arkalarında nice gözyaşı, nice feryat, nice hatıra, yıkılmış, yanmış ocaklar, vatanlar, canice katledilen sevgililer bırakarak, yürüdüler, karanlıkların içinde ışığa kavuşmak umuduyla. Ama geride kalanlar için, tek bir seçim vardı ölüm. Ya döğüşerek ya da boyun bükerek. Tepeköylüler, döğüşerek ölümü seçmişlerdi. Erkeklerle birlikte kadın kız ve kızan da çarçabuk eline kaptığı balta, kazma, kürek, satırla köylerini, evlerini savunmak için koşmuşlardı, karşılarında hepsi silahlı çok sayıda Rus ve Bulgar vardı. Tam bir ölüm kalım savaşıydı. Ateş almayan ev yoktu. Alevler göğe yükseliyordu. Düşman, yanan köyü tamamen sarmış, kaçmak isteyen köylülerin üzerine kurşun yağdırıyorlardı. Sabaha kadar Tepeköylülerin tamamı katletildi, ayakta tek ev, tek bina kalmadı. Daha savaşın ilk gecesinde, 1877'nin 26 Haziran'ı 27 Haziran'a bağlayan gece, sivil Türk insanını dehşete düşürmek, korkutarak yüzlerce yıllık vatanlarından kaçırmak için ne gerekirse yapılmış, kaçanlar kaçmış, kaçamayanlar acımasızca, katledilmişti, amaç, bu topraklarda tek bir Türk bırakmamaktı. İlk gece, yağma, yangın ve yıkımlar, Tuna kıyısının ticaret merkezi olan Ziştevi ve buraya yakın Lofça, Selvi ve çevrelerinde, bütün korkunçluğuyla başlamıştı. Varlıklı Türklerin evlerini çapulcu Bulgar rehberler, Ruslara göstererek katliam ve soygunu başlattılar. Savaşın ilk gecesinde, vahşet ve dehşet kendini gösterdi. Bu vahşet, Türk halkı arasında korku, yılgınlık, dehşet meydana getirdi. Çünkü, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmamışlardı. Tuna'nın güney tarafında, Osmanlı'nın göbeğinde, böyle bir vahşetin yaşanacağını rüyada görseler bile inanmazlardı. Cami, okul, vakıf, kervansaray gibi her türlü Türk milli varlığı yakılıp yıkılıyor, kül ediliyordu. 40 bin kişilik ilk Rus birlikleri Osmanlı topraklarına, General Zimmerman kumandasında, 1877'de, 21 Haziran'ı 22 Haziran'a bağlayan gece, Maçin üzerinden Dobruca'ya geçerek girmişlerdi, ancak ilerlemiyerek orada kalmışlardı, çünkü karşılarında karargahı Şumnu olan Tuna cephesinin Şark ordusu vardı. Buna rağmen, 23 Haziran'da Rus ordusunun geçtiği bölgelerdeki Tulça, İsakça ve Mecidiye'den Varna ve Şumnu'ya doğru göç başlamıştı. 27 Haziran gecesinde Osmanlı topraklarına giren Rus ordusuysa, üç kola ayrılarak taarruza başlamıştı. Grandük Nikola emrindeki kol, bizim Şark ordusuna karşılık Rusçuk üzerine, General Krüdner emrindeki kol batıya Niğbolu üzerine ve General Radetzi emrindeki kol ise güneye Balkan geçitlerine saldırmışlardı, General Gurko, üçüncü kolun öncü kuvvetiydi. 27 Haziran'ı takip eden günlerde, dehşet dolu haberler, bir biri ardından gelmeğe başladı. Türk milleti, Osmanlı yadigarları, her yanda, korku, dehşet ve panik içindeydi. > Devamı yarın

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.