Kara Ahmet, el ense çekmeğe alışık iri elleriyle örselemekten korkarak al bayrağa, bağımsızlığa, can, mal emniyetine, kocanın vazifelerine işaret eden al duvağı çözdü, boynuna bağlaması için sevdiceğinin bembeyaz ellerine teslim etti, gönül kuşu, elleriyle al duvağı boynuna bağladı, kement, gönül bağı eyledi ki, al duvağı boynuna bağlamakla, al bayrak, şehitlik, din, vatan, sevdikleri, namus için canını ortaya koyduğunu, kendini feda ettiğini bir an unutmasın diye... Ahmet'in gözleri, al duvağı boynuna kement eyleyen güzel ellerde kalakaldı. Ahmet'in ellerine bakışını yakalayan Ayşe Zarife, yarım Türkçesi, titreyen sesiyle konuştu: -Ben çok istedi kına, ama... biz bulamadı. Bilesin... ben sana kurban... senin sevdiklerine kurban... Ayşe Zarife, daha fazla konuşamadı, kına yakamamak, kurban olduğunu kınalı elleriyle gösterememek ona çok dokunmuştu. Konuşması hıçkırıklarla kesildi. Ağlıyordu ellerine kına yakamamasına, ağlıyordu sevincinden nice bin engelden sonra kalbinin efendisine, cihan şampiyonuna kavuşmasına... Kara sevdalısının, kırık dökük Türkçesi, titreyen sesiyle ellerine kına yakamamaktan yakınması Ahmet'i cihanın kendisine bağışlanmış gibi sevindirdi: -Sen, yaradılıştan kınalı kekliksin. Senin gönlün kınalı. Bu Ahmet, kurban olmak isteyen dillerine kurban olsun. Her damla gözyaşın cihan hazinelerine bedel. Yüce Mevlam, dünyada beraber eylediği gibi ebedi alemde, razı olduğu diyarda, Cennette de bizi beraber eyler inşallah. Sözlerini Ayşe Zarife'nin anlayıp anlamadığını bilemedi, kelimelerin, lisanın ne önemi vardı, kalplerin konuştuğu, kalpten kalbe yol bulunduğu, kalbin kalbe karşı olduğu zamanda... Ahmet, heyecandan titreyen ellerle İslamiyet'e, iffete, namusa, yuvayı kuran dişi kuşun vazifelerine işaret eden yeşil duvağı da çözdü, gül yüze bakmamak için gözlerini yere indirdi. Yeşil duvak, ak boyna bağlanmadan gül yüzü görmek hakkı değildi. Yeşil duvağı sevdiceğinin kuğu boynu güzelliğindeki boynuna bağladı. İki omuzundan tuttu. Yıllardır beklediği an gelmişti. Gözlerini kaldırdı. Gül yüze baktı, Cennet bahçelerini, bu bahçelerde nice bin al gülün salındığını gördü... Rengini yeşil duvaktan alan, Tuna yeşilini hatırlatan gözlere baktı. O gözlerde nice bin kızılelmalar vardı. Kora dudaklarını değdirircesine Ayşe Zarife hanımın alnından öptü. Ve beklenen an geldi. Ahmet, cebinden Hikmet Dede emaneti kızılelmayı çıkardı, 25 senedir vücudunun bir parçası gibi yanından ayırmadığı efsanevi elmayı. Elmayı görünce Sait Beşir'i, son seferine çıkmazdan önce elmayı kendisine teslim edişini hatırladı. Tuna'nın doğduğu mekandan evleneceği içine mi doğmuştu? Elma, pırıl pırıl ışıyor, gerdek odasını mavi bir ışığa boğuyordu. Ayşe Zarife hanım gözlerini elmadan alamıyordu. Cihan şampiyonu, Ayşe Zarife'nin gönlünün sultanı Kara Ahmet, elmayı kesti, yarısını kendisi, yarısını da gönül kuşu Ayşe Zarife'nin yemesi için. Kesmesiyle birlikte olanlar oldu... Yaşamayanların bilemeyeceği, Leyla ile Mecnun olamayanların anlayamayacağı... kalem sahiplerinin anlatamayacağı... HHH Gökten üç elma düştü, biri Kara Ahmet ile Ayşe Zarife, biri hakiki sevgiyi arayanlar, biri de... için. * BİTTİ * KİTAP BASILIYOR Burada yayınlanan 'Cihan Şampiyonu Kara Ahmet-Güreşle Kızılelmayı Aradı' romanı, Babıali Kültür Yayıncılığı tarafından basılıyor. Onbeş gün içinde piyasaya verilecektir. Gerekli bilgi 212- 454 21 65'ten alınabilir. Saygılarımla. H.D.