Koca Cihan Şampiyonu Kara Ahmet, bir gözleri ahudan gelen mektupla ağlıyordu. Kim demiş erkekler ağlamaz diye. Asıl erkekler ağlamalı. Er olabildik mi, erlikten erenliğe gayret edebildik mi diye. *** -Yaa Sait agam. İşte durum büle. Gurbet diyarında, Frenk ellerinde güreş kovalaya kovalaya yoruldum. Hastalık kaptım. Paris'te, kızına talip olduğum Cont de Chambre tarafından mı zehirlendim bilemiyorum. Konağına birkaç defa misafir oldum. Son olarak Paris'te adamlarını üzerime saldı. Güreşirken kalbim sancıyor, ayaklarım şişiyor. Tabipler teşhis koyamadı, zehirlenme olabilir diyorlar. Hergeleci ustam. İstanbul'dan ayrılmış. İzmit'in Sarımeşe köyüne yerleşmiş. Kısmet olursa onu ziyaret edeceğim. İstanbul'dan hemen bir ev almak istiyorum. İbrahim Pehlivan'ın oğlu Sait takıldı: -Ne o yiğidim. Düğün yapmağa mı hazırlanırsın? Benoit yengemizden haber mi var. Ahmet, derinden bir iç geçirdi: -Hem var, hem yok. Napoli'den bir mektup atmış. Ama şu an nerede olduğu belli değil. Ne yapacağımı şaşırdım be Sait agam. Yaş geldi otuza. Hâlâ ev bark sahibi olamadık. Ablam Leyla'yı bulamadım. Sizler de olmasanız. Şu İstanbul'da gidecek kapım yok. Sait agam, senden son bir isteğim var. Can dost Sait heyecanlandı: -Ne demek Ahmet Pelvan. İstediğini yerine getirmek, benim için şereflerin en büyüğü. Son yaşadıklarıyla iyice bunalan Kara Ahmet, gönül dostunun sözleriyle burnunun direği sızladı: -Allah razı olsun Sait agam. Şu sandık meselesi, bilirsin. Hikmet dedenin vasiyeti. Koca Yusuf'tadır, gör demişti. Yusuf, agam, söz vermişti. Ama vefat edince kısmet olmadı. Yusuf agam, sizde olabileceğini ima etmişti. Eğer sizdeyse ne olur göreyim. Kara Ahmet'in boyun bükmesi karşısında sahip olduğu her şeyi veresi geldi can dostu Sait'in: -Emanet bizde Ahmet Pelvan. Koca Yusuf, Amerika'ya giderken bize bırakmıştı. Bana kalırsa hemen göstermek isterim. Hikmet dedenin kızılelmayı emanet ettiği kimseyi değerlendirmek bizim ne haddimize. Ama başımda büyüğüm, babam var. Konuyu ona arz edelim. -Arzedilmiş bil bre evlat. Ahmet'ten gizlimiz saklımız olur mu? Gelen Sait'in babası İbrahim Pehlivandı. İkisi de ayağa fırladılar. Ahmet, kaçırmasına fırsat vermeden İbrahim Pehlivanın eline öptü. İbrahim Pehlivan, iyice çökmüş beli bükülmüş sakalları tamamen beyazlamıştı. Oğlu ve Ahmet'in karşısına oturdu. Kahveler tazelendi. Sait efendi, konuşmayı babasına anlattı. İbrahim Pehlivan, Ahmet'i yanına oturttu: -Te be Ahmet, yiğidim. Hikmet dedenin isteği başımız üzere. Hadi davran, Sait seni sandığın bulunduğu odaya götürsün. Sandığı görüp görmemeğe layık olduğun zaten ortaya çıkacak. Bizim bir şey yapmamıza lüzum yok. Ahmet ve Sait efendi kalktılar. Daha doğrusu Ahmet, ancak Sait efendinin yardımıyla kalktı, dizlerinin bağı çözülmüştü. Rüyası gerçekleşiyordu işte. Küçük bir odaya girdiler. Bu küçük odanın bir köşesinde 40 santim kadar yükseklikte, yarımı metre kadar uzunlukta bir sandık, sandığın hemen yanında bir tanıdık vardı. Yıllardır Ahmet'in boynuna asılı kesen ve kızılelmayı taşıyan torba da oradaydı. Ahmet, sandığın başına geldi. Pons, karşısında bana mısın demeyen Ahmet, şimdi titriyordu. ¥ DEVAMI VAR