Az önceki, coşku sönüp gitmişti, ama gönüllerinde sıkıntı, yüreklerinde sancı, beyinlerinde soru işareti. Ne yapacaklardı. Filiz ve Ahmet, birbirlerine baktılar. Ahmet, Filiz'in kolunu kavradı: -Haydi ağam gidiyoruz. Filiz, anlamaz gözüktü: -Gidiyor muyuz? Hayır olsun, nereye? -Nereye olacak, Benoit'i kaçırmağa. Mektupta, "Seninle istediğin yere gelmeğe hazırım" demiş. Babasının da Benoit'i bize vermeğe niyeti olmadığına göre... Filiz, Ahmet'i omuzlarından tuttu ve yanına oturttu: -Hele otur deli oğlan? Yerinde zor duran Ahmet sordu: -Oturmak mı? Conte bizi bugüne kadar oyalayıp durdu. -Hele bir Conte de Chambre ile görüşelim. Şartı söylemezse veya yapılamayacak bir şeyse... söz, o zaman Benoit yengemizi İstanbul'a kaçırırız. * * * - İnterdit. -Te be Mehmet ne süler bu kızan. -Yasak, giremezsiniz diyor. Filiz Nurullah, Kara Ahmet ve öğrenci Mehmet, Benoit'in verdiği adresten Conte'un Paris'in dışındaki yeni evini buldular ama içeri giremediler. İzbandut gibi görevli tarafından durduruldular.. Filiz, koca adamı, bir bebek gibi kaldırıp bahçe kapısına dayadı. Mehmet'e seslendi: -Mehmet, süle şu keresteye. Mösyö Conte, geldiğimizi haber versin. -Hoşgeldiniz Nurullah Pehlivan. Buyurun. Geleceğinizi haber verseydiniz, karşılardık. Konuşan Cont de Chambre'ydi. Gecelik kıyafetiyle gelmişti. Çok rahat Türkçe konuşuyordu. Filiz Nurullah, gülerek cevap verdi: -Ooo Conte efendi burada mıydınız? Hoş bulduk. Haber verirsek, hemen başka yere taşınırsınız diye korktuk. Cont, seslice güldü: -Kaçışımız sizden değil Nurullah Pehlivan, korkularımızdan, saplantılarımızdan... Ama, kaderden kaçılmıyor. Bak yine bizi buldunuz. Hele içeri buyurun. Bir kahvemizi için. İçin ki bu kahve hatırına sizinle hiç olmazsa kırk yıl dost kalalım. Conte'un, bir Osmanlı Türkü gibi konuşması, hepsini hayretler içinde bıraktı. Birlikte, saray yavrusu konağın içine doğru yürüdüler. Konağa girdiler. Ahmet, rastlar mıyım ümidiyle, elinde olmadan sağa sola bakıyorlardı. Ama umduğunu göremedi. Kocaman bir salona geçtiler. Oturdular. Hoş beşten sonra kapı açıldı. Ahmet'in gözleri hemen gelene gitti. Ama o değildi, hizmetçiydi. Kahveler, söylendi, geldi ve içildi, kırk yıl hatırı olması dileğiyle.. Ahmet'in gözleri kapıdaydı, ama gönül kuşu, bir türlü salona konmuyordu. Filiz ve öğrenci Mehmet'in yürekleri sızlıyordu, Kara Ahmet'in elinde olmadan devamlı kapıya baktığını görerek. Conte da durumun farkındaydı. Kapının her açılışı, iğne batırılmış gibi Ahmet'i yerinden sıçratıyordu. Cont, Ahmet'e baktı ve bilgi verdi: -Kızım Benoit, evde değil. O yüzden yanınıza çıkamadı. Ahmet, söz okunun hedefinde kendisinin olduğunu fark etti. Kızardı, bozardı ama bir şey diyemedi. Ahmet'in daha fazla zor durumda kalmaması için söze Filiz karıştı: -Sevgili Conte... Gelelim, sebebi ziyaretimize... Selim, Pierri, Ahmet ve benim aramda yapılan güreşler de bitti. Bu güreşlerden sonra, Benoit kızınızla ilgili şartı açıklayacağınızı söylemiştiniz. Bekledik, davet etmenizi. Davet olmayınca, dervişlikte benlik olmaz, dağ sana gelmezse sen dağa git deyip geldik. Davetsiz gelişimiz sebebiyle kusurumuza bakma. Ortada birbirini seven iki genç var. ¥ DEVAMI VAR