Güreş Federasyonu Başkanı Sayın Osman Aşkın Bak, tekrar aday olduğunu açıklamış. Ne diyelim hayırlı olsun. Başkan'ın soy isminden ilham alarak güreşe, spor anlayışımıza aşkın bakmağa çalışalım. Aşkın bakmak nedir? Aşkın bakmak; bir meseleye, günümüzde geçerli değer ölçülerini aşarak, onların aklı ve gönlü esir alan zincirlerini kırarak bakmaktır, bakmakla kalmayıp görebilmektir. Aşkın bakabilme iddiasında değiliz, gayretindeyiz. Günümüzde, hem güreş ata sporu diyor hem de güreşte hedef olarak altın madalyayı görüyor, başarıyı altınla ölçüyoruz. Atalarımızda güreş, sahip bulunulan güzellikleri savunmak için bir vasıta barış zamanında savaşa hazırlıktı. Tasavvufi terbiye veren, dergah tarzında örgütlenen güreş tekkeleri (akademileri) bunun en güzel misalidir. Atalarımıza göre yalnız güreş değil aletli ve aletsiz bütün sporlar, cirit, tomak, at yarışları, kılıç-kalkan, ok, mızrak, gülle atma yarışları... Hepsi barış zamanında savaşa hazırlık, bu hazırlığa teşvik içindi. Kısacası, spor, spor olsun diye değil, ebedi güzellikleri savunmak, kişinin kainat içindeki yerini, haddini bilmesi için yapılıyordu. Dünyayı er meydanı bilen atalarımız için güreş, kişinin doğumuyla başlayan ölümüyle biten bir kavgayı, egosu, kötü çevresiyle yaptığı mücadeleyi temsil etmektedir. Pehlivan, güreşçi, er kişi, önce insan, haddini bilen kişi demekti, altın madalya kazanan değil. Kişi egosunun azgınlıklarından sıyrılacak, önce er olacak, ondan sonra ebedi güzelliklere, alperenliğe yol arayacaktı. Pehlivan, kendisindeki maddi-manevi gücü, Yüce Mevla'nın emaneti bilecek, bunları en üst seviyeye çıkarmak için elinden gelen her türlü gayreti gösterecek, galip gelince de buğday başağı gibi, "Rabbimin üzerimdeki nimetleri çoğaldı, bunlara nasıl şükrederim" endişesiyle boyun bükecek, galibiyette mağlubiyeti, egosunu "ilah" etmenin değil, alt etmenin yolunu arayacak. Bugünün insanının diliyle anlatacak olursak, pehlivan; girdiği bütün olimpiyatlarda altın madalya kazanacak ama altın madalyayı kazandıkça çılgınca havalara zıplayamayacak. Boyun bükecek, mahcup olacak, kızaracak, ağlamaklı bir vaziyette rakibinin yanına gidecek, "Galip gelmekle seni üzdüm, hakkını helal et, niyetim seni üzmek değildi" diyecek, bu altın madalyaların yükünü nasıl taşırım endişesiyle buğday başağı gibi boyun bükecek, ödül olarak verilen çil çil sarı liraları gözünü kırpmadan muhtaçlara dağıtabilecek... Güreş yapmağa niyetlenenler! Başkanlık için "Ben de varım" diyenler! Ne dersiniz? Yukarıda anlattığımız gibi pehlivan olmaya, bu pehlivanları yetiştirmeye, güreşe aşkın bakabilmeye var mısınız? Varsanız, "Varım" diyenlere şu yeryüzü er meydanıdır... Hele görelim.