Yusuf agasını konuşturmaktan, ilgisini çekmekten memnun Filiz söyledi: -"Gerçek pelvan, nefsini yenen pelvandır" diye sülerdi hocamız. Senin de nefsine, höst bre demen zamanı gelmedi mi Yusuf agam. Hadi he dede de, anacığın sevinsin, Gühçehre ablam sevinsen. En önemlisi de senin gönnün kanatlansın.. Yusuf meraklandı: -Bre Filiz! Nefsime hangi konuda höst demeliyim? -Gülçehre ablam konusunda. Güllerin en güzeli Gülçehre ablama, yenilmeyi nefsine yediremiyersin be Yusuf agam. İnsanın sevdiğine yenilmesinden güzel galibiyet olur mu? Filiz'in "Güllerin en güzeli gülçehre ablama yenilme" sözü Yusuf'u sanki beyninden vurdu: -Ne dedin sen ne dedin? Güle yenilmeden mi bahsettin? Filiz Nurullah bilgiç bilgiç başını salladı: -Evet güle, güllerin en güzeline yenilmekten bahsettim. Yusuf, "Vay benim akılsız kafam. Nasıl da annayamadım" diyerek eliyle kafasına vurdu ve Filizi kolundan tutatarak ve sürüklemeğe başladı: -Kalk Filiz gidiyeriz. Şaşırma sırası Filizdeydi? -Gidiyeriz mi, nereye? -Anama Filiz anama. Müjdeyi vermeye. * * * Filiz'in bütün sıkıştırmasına rağmen Yusuf, söylememişti; Filiz'in "Güllerin en güzeli Gülçehre ablama yenilmeyi nefsine yediremiyorsun" demesi üzerine niçin heyecanlandığını ve bu hadiseden sonra, Gülçehre'nin şartını niçin kabul ettiğini. "Nasıl anlatırım? Demir Baba'nın, güle üç defa yenildiğinde gerçek pehlivan olacaksın, dediğini, Edirne'de, Gülşeni Dergahı şeyhi, İbahim Efendi'nin sözünden çıkamayarak güle karşı ilk yenilgisini tattığımı, Gülçehre'nin şartını kabul ederek de, güle ikinci defa yenildiğimi, her iki yenilginin de gönlümde nice güzel ufuklar açtığını ve şimdi heyecanla güle üçüncü yenilişimi, gerçek pehlivan olacağım günü heyecanla beklediğimi nasıl anlatırdım" diye düşünüyordu Yusuf, arkasını, Gülçehre'ye boğanın saldırdığı yeri rahatça gören bir ağaca dayamış, yorgunluğunu atmağa çalışıyordu. Yusuf, bütün hızıyla idmanlara başlamıştı. Gece-gündüz demeden durmadan çalışıyor, nefes, koşu, ağırlık kaldırma idmanlarını, Gülçehre'yi gördüğü Sarıçalı mevkiinde yapıyordu. Yusuf, 5 yıl önce, Razgırad'ın Kızılcıklı köyünde, Gülçehre'nin kendisine gönderdiği kömürü reddedişini hatırladıkça, üzülüyor, Gülçehre'yi boğadan kurtarışını hatırladıkça da, heyecanların en güzeliyle sarsılıyordu. Yusuf, düşündükçe, hislerinin tesirinden kurtulup aklı başına geldikçe, Gülçehre'nin evlenebilmeleri için, güleşe tekrar başlama ve Kırkpınar'da birinci olma şartını koşmasına hak vermiş, böyle bir şart sürmesi sebebiyle, Gülçehre'ye olan sevgisi ve hayranlığı daha da fazlalaşmıştı. "Güzel olduğu kadar, çok akıllı, cesur, mert bir kızmış. Kara sevdaya rağmen, onu istetince hemen evet demedi, şart koştu." şeklindeki düşünceler, Yusuf'un Gülçehre'ye karşı hayranlığını artırıyordu. Yusuf, baktığı her yerde, Gülçehre'nin siyah gözlerini görürken, Yörükler köyünde bir güzelin de, her anı, erkek güzeli bir yiğit ile doluydu. Gülçehre, yaşadıklarına, Yusuf, yapısındaki bir kişinin şartını kabul ettiğine bir türlü inanamıyordu. İki şeye seviniyordu, kara sevdayla tutulduğu Yusuf, kendisiyle evlenmeyi kabul etmiş ve tekrar güreşe dönmüştü. Gülçehre, sanki elinde, kor tutuyordu. Yusuf'tan sevdiceğinden mektup gelmişti, hem de içinde simsiyah bir kömür çıkmıştı, kömür, gül yapraklarının içine sarılmıştı. Gül yaprağı içindeki kömürün ne manaya geldiğini çıkaramayan Gühçehre, hemen sırdaşı, dert ortağı ninesine koşmuş ve sormuştu. DEVAMI YARIN